Övünme, şükret!..

A -
A +

Nimetleri, kendinden bilmek övünmek, yani "nefsi tezkiye" olur. Kavuştuğu nimetleri Allahü teâlâdan bilmek "şükretmek" olur.

 

 

 

 

 

Dinimizde övünmenin yeri yoktur. Peygamber Efendimiz, (Ben âlemlerin, bütün insanların, bütün peygamberlerin efendisiyim) dedikten sonra, (Bunları övünmek için söylemiyorum, hakikati bildiriyorum. Hakikati bildirmek benim vazifemdir. Bunları söylemezsem vazifemi yapmamış olurum) buyuruyor. Bir âyet-i kerimede meâlen buyuruldu ki:

 

(Allah, kendini beğenip övüneni sevmez.) [Lokman18]

 

Necm sûresinde, (Nefsinizi tezkiye etmeyin) yani (Övünmeyin) buyuruluyor. Kendindeki iyilikleri, nimetleri, kendinden bilirse, Allahü teâlânın verdiğini düşünmezse, övünmek, yani (Nefsi tezkiye) olur. Bu nimetleri Allahü teâlâdan bilir, kendinin kusurlu olduğunu düşünürse, (Şükür) olur. Dinimiz övünmeyi değil, şükretmeyi emrediyor. Bir hadis-i şerif meâli:

 

(Nimete şükür, o nimetin gitmesine karşı emandır.) [Deylemî]

 

Kendimizi övmek caiz olmadığı gibi, başkalarını da yüzlerine karşı övmek caiz olmaz.

 

Hadis-i şerifte meâlen buyuruldu ki:

 

(Birbirinizi övmeyin. Çünkü övmek onu boğazlayıp öldürmektir.) [İbni Mace]

 

İmanın düzgünlüğü, itikattaki mezhebin düzgünlüğüne bağlıdır. Bu ümmetin itikatta 73 parçaya bölüneceği, tek doğru itikadın Ehl-i sünnet vel-cemaat fırkası olduğu, imanı Ehl-i sünnet itikadına uygun olmayan kimsenin ise, mutlaka Cehenneme gideceği hadis-i şerifle bildirilmiştir. Her Müslüman, dört hak mezhepten birinde olduğuna şükreder. Sapık mezheplerde olanın övünmesinin faydası olmaz. Bir insan, hem mezhepsiz, hem de Ehl-i sünnet itikadında olamaz. Dört hak mezhebin birinde bulunması şarttır. (Fıkh-ı ekber, Nuhbet-ül-leali, R. Nasihin, Mektubat-ı Rabbânî, F. Fevaid)

 

Ahmed bin Muhammed Tahtavî hazretleri buyuruyor ki:

 

Sivad-ı a'zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da, Peygamber Efendimizin ve Hulefa-i raşidinin yoludur. Bu yoldan ayrılanlar, Cehenneme gider. Kurtuluş, Ehl-i sünnet vel-cemaat fırkasındadır. Fırka-i naciyye, yani Cehennemden kurtulan fırka, bugün dört mezhepte toplanmıştır. Bu dört mezhep, Hanefî, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî’dir. Bu zamanda bu dört hak mezhepten birine tâbi olmayan, bid'at sahibi olup Cehenneme gider. (Dürr-ül-muhtar hâşiyesi Zebayıh kısmı)

 

İmam-ı Rabbânî hazretleri, (Mezhepsiz olmak ilhaddır) buyuruyor. (Mebde ve Mead)

 

Demek ki, dört hak mezhepten birinde olmak, bu mezheplerin itikadı olan Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasında olmak demektir. Tersine, mezhepleri kabul etmemek, Ehl-i sünnet itikadını kabul etmemektir. O da bozuk iman demektir. İnsan, kendini Cehenneme götürecek olan bozuk imanıyla nasıl övünebilir ki? Mezhebi ve imanı düzgün olan da, Allahü teâlâya bu nimetleri ihsan ettiği için övünmemeli, şükretmelidir. (Ya Rabbî, bu kadar kâfirin, mezhepsizin ve sapığın içinde bana Ehl-i sünnet itikadını ve dört hak mezhepten birine uymayı nasip ettin, sana sonsuz şükürler olsun) demelidir.

 

 

 

 

 

Ahmet Demirbaş'ın önceki yazıları...