Seksenli yılların sonu... Bir F.Bahçe - Beşiktaş maçı var.. G.Saraylı bir taraftarla konuşuyoruz. "Beşiktaş yensin" diyor. Oysa F.Bahçe'nin galibiyeti G.Saray'ın işine yarayacak. "Olsun" diyor, "Fener'in rakibi düşman takımı olsa, yine Fener'i tutmam..." Şaka yapıyor sandım.. Ciddi konuşuyordu.. Şaşırdım kaldım.. Trabzonlu futbolseverlere milli maç nedeniyle gazete ve televizyonlarda yapılan saldırılar sonrası aklıma geldi yukarıdaki anı. Sanılıyor ki, böyle yapılırsa futbolda milli birlik ve beraberlik sağlanacak. Tam tersine, bu türlü Trabzon aleyhine yapılan yayınlar ortamı daha da gerdirecek.. Zira hakarete uğrayan, barbarlıkla suçlanan, neredeyse futbolda bölücülüğün simgesi durumuna düşürülen Karadenizliler daha da bilenecek. Dün gazeteniz Türkiye'de yayınlandı, İstanbul'da yaşanan buna benzer olaylar. İngiltere maçında G.Saray yuhalanmadı mı? Milli Takım sahaya çıkarken F.Bahçe Marşı çalınmadı mı? Letonya maçında Ümit Davala göğsündeki ay-yıldızı seyirciye göstermek zorunda kalmadı mı? Bunlar eskiden olsun, bugün olsun neden yapılıyor biliyor musunuz? İzlenelim, daha çok okunalım diye. Yani POPÜLİZMDEN.. Günah keçisi bulacaksınız, sonra da vur abalıya. Ardından keçi inleyecek, vay efendim bir de bağırıyor, ortalığı karıştırıyor diye yangın yapacaksınız. Pekala, şimdi gelelim bu haftaya.. F.Bahçe, Akçaabat'a gidecek. Ne var bunda, sıradan bir maç mı diyeceksiniz. Diyemezsiniz tabii. F.Bahçe havaalanından Akçaabat'a yaklaşık 25 kilometrelik bir yolla Trabzon'un içinden geçerek gidecek. Allah korusun ama ya tatsız olaylar olursa ne yapacağız? Futbol bu, maç stres içinde geçerse yine tatsızlıklar olursa ne olacak? Ben size olacakları söyleyeyim. Popülistler yine öne çıkıp veryansın edecekler. Geçen hafta Milli Takım'a yapılanlar F.Bahçe'ye yapıldı diye. F.Bahçe yönetiminin tam kadro bu hafta maça gitmesi de anlamlı değil mi? Gerdirin ortamı, sonra sağduyu arayın... "F.Bahçe karşısında düşman takımını tutarım" sözlerinden başlayıp ne günlere geldik. Bakalım daha neler göreceğiz bu popülizmle. Sağ şerit! İstanbul'da yaşıyoruz ya, trafik derdinden çekmeyen yok bu şehirde.. 20 milyonu aşan nüfusu, milyonu aşan araç sayısı.. Trafik olmayacak da ne olacak? Anlatmak istediğim farklı bir durum.. Çevre yollarının dışında, hatta bazen onlarda da trafik sıkışır.. Siz de "En hızlı akanı sol şerittir" deyip bu şeride girersiniz. Ne mümkün, bir türlü yürümez. Orta şerit de öyle.. Ama bakarsınız sağ şerit hepsinden hızlı, iyi kötü tıkır tıkır yürüyor... Önceleri bunu farkedemezsiniz. Sonraları rastlantı diye algılarsınız... Uzun yıllar sonra gerçeği kabul edip, sağ şeridin işlediğini kabullenirsiniz. Oysa bu şeritte ağır vasıtalar vardır. Taksiler, minibüsler duraklama yapar, yayalar iner çıkar, yan sokaklardan arabalar girer, veya dönüşler yapılır. Ne olursa olsun, bu sağ şerit yine tıkır tıkır hafiften işler. Ben bunu bir türlü çözemedim. Çözen biri varsa bana bildirsin de kafamız rahat etsin. Dedik ya, İstanbul'da yaşıyoruz; pek çok garabeti vardır bu kentin. Diyeceksiniz ki, yolunu bulmuşsun, devam et. Tamam da, bir de anlasak daha iyi olmaz mı? Eminönü'nde işiniz var. Acele acele yürüyorsunuz. Karnınız aç. "Balık ekmek, balık ekmek" bağırışlarını duyuyorsunuz, yöneliyorsunuz deniz kenarına.. Çıtır çıtır tavada kızarıyor balıklar. Ekmeğin içine koydurup mideye indirdiniz mi keyfinize diyecek yok. Fiyatlar da ucuz. Demeyin gitsin.. Ya da Boğaz'a hava almaya gitmişsiniz. Şöyle ucuz bir yemek diyorsunuz. Hizmet hazır... Sıra sıra teknelerden yapılmış yüzer lokantalar... Hayat tatlı, denizin üzerinde Boğaz saltanatı. OHH NE GÜZEL.. Bir de aksini düşünelim.. Karnınız tok. Eminönü'nde veya Boğaz'da aylaklık yapıyorsunuz. Aman Allahım, o da ne? Bağıran insanların gürültüsü, rüzgârla gelen yıllanmış mide kaldırıcı ızgara koruları.. Hangi koşullarda pişirildiği, temizliğinin nasıl yapıldığı belli olmayan ortamlar... İnanılmaz bir görüntü kirliliği... Geçenlerde de bu konuya değinmiştik.. Bizim lâfımızla değil tabii ama, İstanbul Valiliği ve Belediyesi bunları kaldırmaya başlamış. Bravo bu kararı verenlere.. Ne var ki, insanın ruh hali belli olmuyor. Anlattık ya, açsanız durum farklı, toksanız daha bir başka.. Yüzer gezmez bu balık ekmekçileri, çevreyi kirletmeyen, sahilleri işgal etmeyen, vergilerini ödeyen, görüntü ve nefes kirliliği oluşturmayan bir şekilde yapılandırmalı. Şimdi sıra bunda. Başaracak mıyız bakalım..