Popülizmin oluşturduğu topluluklarda, söylenen sözlerin geri alınmasına, yanlış anlaşıldı denmesine hoş bakılması kadar doğal bir şey olamaz. Zira gerçekleri dile getirip ardında durmaya çalışmanız sizi popülizmin enginlerinde yok edip gider. Bir başka anlatımla işinizden gücünüzden olursunuz... Ergun Gürsoy'un açıklamalarından sonra, yönetim kurulunda "yanlış anlaşıldım" demesini bu nedenlerle hoş karşılayanlardanım. Aziz Yıldırım da "G.Saray tesadüflerle başarılı oldu" derken, sözleri nasıl çarpıtılmıştı ve o da geri adım atmak mecburiyetinde kalmıştı. Aykut Kocaman da öyle değil mi? Ne var ki, ben bu gerçekleri kolayca söyleyenleri, arkalarında uzun süre duramasalar bile kutluyorum. Onlar işlerin günlük çıkarlarla değil, ciddi çalışmalarla, yeni ufuklarla kotarılacağını biliyorlar. Popülizm afyonunda dumanlanmış beyinlerde yeni ufuklar açmayı deniyorlar. Toplumun yeni dinamikleri oluyorlar. Biliyorsunuz ama kısaca değinelim. Ne demişti Gürsoy: "F.Bahçe hem tesis, hem mâli, hem de meydana getirdiği hava ile sahada bizden önde..." Bunun ardından Başkan Canaydın'ın "Yanlış yaptın, bunu düzelt" uyarısı ile karşı karşıya kalıverdi. Bana sorarsanız, Fatih Terim döneminin borçlarını temizlemeye çalışan ve bunun sebebini ortalıkta pek konuşmayan Sayın Başkan, Ergun Gürsoy'u uyarırken, popülizm çarkları içindeki eziyetle isteksiz bir talimat vermek zorunda kaldı. Ne yapalım ki, ülkemizde oyun böyle oynanıyor, "sen orada yöneticisin, senin şikayet hakkın olamaz düşüncesiyle..." Gerçeklerden uzak yaşayıp, gerçeklerle mücadele etmek herhalde çok zor olmalı... F.Bahçe ise G.Saray olayına Nihat Özdemir ile cevap verdi uzun bir suskunluktan sonra. Cevabın iki önemli boyutu var kendi içinde. Özdemir, Gürsoy'un açıklamalarını F.Bahçe'nin önünü kesmek olarak algılıyor popülizm sultasında... Devamında ise "Bizi örnek alıp yollarında yürüsünler" diyerek hem böbürleniyor, hem de olması gerektiği gibi değil, dolambaçlı yollardan doğruyu söyleyerek günü kurtarıveriyor... Oysa ne Ergun Gürsoy, ne F.Bahçe yönetimi, ne de bütün popülistler bir araya gelse G.Saray'ı küçültebilir, ne de bu sonuçla rakipleri büyüyebilir... Hani biz de demek istedik ki; bırakın lagalugayı da gerçeklerden gidip yolumuzu çabuk buluverelim... Basketbol dırdırları Doğan Hakyemez ile basketbolcular arasındaki kıyasıya mücadele sürüp gidiyor. Bir spor dalının medyası, hele hele seyircisi olmadı mı görevli görevsiz herkes birbirine verip veriştiriyor. Basketbolda Milli Takım'a çağırılma kavgalarını üzülerek görüyoruz. Oysa, futbolda böylesine kavgalar milyonlarca futbolseverin yoğun baskısı altında oluşurken, herkes ayağını denk atar... Ha deyince oluverecek durumdaki basketbolda bir an önce seyirci potansiyel oluşsa ne güzel olur. Onurumuza bakalım Yıllarca TRT'de çalıştığımız için biraz bürokrasiyi biliriz. Temel felsefesinde ekonomik pay bulunmadığı için, üst düzey bürokratların biçimsel başarılara ulaşma çabaları olağanüstüdür. 2005 yılında dopingin zirve yapması da bana göre daha çok devlet eliyle yönetilen branşlarda "Kazanalım da nasıl olursa olsun" düşüncesiyle yıllardır sürer gider. Öyle anlaşılıyor ki, bu doping rezaletlerinde ipin ucu kaçmış... Artık başarı isteğini bir yana bırakıp onurumuzu kurtaracak girişimler zamanı. Denir ya, "onursuz kazanılan her şey değersizdir" diye... Genel Müdür Mehmet Atalay'ın bu konudaki para cezası uygulama çalışmaları güzel olmasına güzel de, sporcuyu sporcu gibi oluşturmak daha güzel.