Hem Rıza Çalımbay, hem Şenol Güneş, öncelikle gol yememeyi hesapladılar. Sahaya sürdükleri 11'e bakıp da aldanmamak lâzım hücum futbolcularının çokluğundan. Beşiktaş'ta Tümer, İbrahim Akın, Ahmet Dursun, Ahmed Hassan gibi hep hücuma yönelik futbolcular vardı. Trabzonspor'da da öyle. Gerçi onların kadrosu, Beşiktaş gibi fazla oynanmamıştı bu maçta, ama Yattara, Fatih ve Gökdeniz'le gol arayışı iddiasındaydı Şenol Güneş. Oysa savunma sırasında her iki takımın hücum futbolcuları, inanılmaz şekilde rakip takımı durdurmakla görevlendirilmişlerdi adeta. Beşiktaş'ta sadece Ahmet Dursun ileride kalırken Trabzonspor'da böyle bir futbolcu da yoktu. Meselâ bir İbrahim Üzülmez'i bu maçta hücum bölgesinde hemen hemen hiç göremedik. Her ne kadar sağ kanatta Ali Güneş hücuma daha fazla katıldıysa da o da daha çok savunma görevine önem verdi. Sözün kısası savunma düşüncesi ağırlıklı planlanmış bir futbol maçı seyrettik. Böyle olunca iş futbolcuların becerilerine kalıyor. Ben Beşiktaş'ta böyle bir futbolcu göremedim. Oysa Ahmet Dursun'un yanına ikinci yarıda Rıza Çalımbay, Pancu'yu ve Veysel'i oyuna soktu, onlar da bir işe yaramadı. Şenol Güneş'in umutları ise Beşiktaş'ın yoğun baskıları sebebiyle sonuç getirmedi. Futbolumuzun en çok gol atanı Fatih, hızlı futbolcu Gökdeniz ciddi pozisyonlara giremedi. Yattara ise fantezi yapan bir görüntüdeydi... Böyle bir derbiye yakışmadı. Böyle maçta da golün tesadüflerle gelmesi son derece doğaldı. Ve son dakika golüyle Beşiktaş güldü. Şampiyonluktan zaten kopmuş Beşiktaş'a değil ama şampiyonluk iddiası olan Trabzonspor'a üzüldüm. Yetenekli uç oyuncularının her şeye rağmen etkisiz kalması beni şaşırttı. Hakem Selçuk Dereli, arkadaşlarıyla başarılı bir yönetim sergiledi.