Büyük tokatlar

A -
A +

Biliyor musunuz, futbola nasıl bir gözle baktığımız çok önemli. Sahadaki maçta sadece topa ve topla oynayan futbolcuya bakarsak, sadece o pozisyon hakkında karar verebiliyoruz. Diğerleri güme gidiyor. Alışkanlığımız da böyle malesef. Sadece bu da değil kötü alışkanlıklarımız. Eğer futbolcunun biri süper star olarak sunulmuşsa, onu yaptığı tek bir olumlu hareketle göklere çıkarıyoruz. F.Bahçe Teknik Direktörü Zico, önceki gün Tümer, Tuncay ve Alex'le bir toplantı yaptı. Bu üç futbolcunun, ligdeki ilk iki maçta toplam top kaybı aşağı yukarı 90. Ortalama 30'ar top kaybına geliyor. Zico kızmış tabii. "Kaybolan bu toplar, rakip için karşı atak şansı oluyor" diye öfkesini dile getiriyor. Top kaybı, maç izlerken bizleri pek etkilemiyor, eğer kalemizde golle sonuçlanmazsa. Bu da açıkça gösteriyor ki, biz sonuca bakıyoruz. Yani Tümer bir asist yapıp gol olursa ona bakıyoruz ve göklere çıkarıyoruz futbolcuyu. Dedik ya sonuca bakıyoruz diye... Aslında kaybettiklerini görsek, neleri yok ettiğimizi daha iyi anlayacağız ama görmüyoruz işte... Brezilya Dışişleri Bakanı Celsu Amorim, kalp gözü ile bakmış Aurelio'nun Türk vatandaşı olmasına; "Küreselleşen dünyada Aurelio Türk vatandaşı da olsa, kalbi Brezilyalı'dır" demiş. Şimdi Nobre için de sorsanız aynı şeyi söyleyecek Bakan. Top kaybetmeyle, Brezilyalılar'ın Türk vatandaşı olması arasında çok yakın bir ilişki açıkça görülüyor... Bunun en tipik örneği de, Mustafa Çulcu ile bir televizyon programında Fatih Terim arasında yaşandı. Çulcu, Aurelio'nun Türk vatandaşlığına geçmesini içine sindiremediğini anlatırken, Fatih Terim de işi Türklüğe kadar uzatıverdi. "Asker kökenlilik", "ay-yıldızlı formayı giymek" gibi sözcükler havada uçuştu durdu. İki futbol adamı da farklı gözlerle bakıyordu konuya. Fatih Terim, ben sonuca bakarım gözlüğüyle, Çulcu da kaybolana üzülüyorum düşüncesiyle. Bir şeyler kaybolup gidiyor peş peşe. Önceki akşam, gençlik yıllarımda seyrettiğim bir film oynuyordu; "Zafere Kaçış." Filmde Pele, Ardiles, Bobymoore gibi dönemin yıldız futbolcuları da yer almıştı. 2. Dünya Savaşı sırasında, esir kamplarında bulunan müttefik kuvvetlerin futbolcu askerleriyle, Alman futbolcularının maçı propaganda amacıyla organize edilmişti. Kaçmayı planlayan müttefik asker futbolcuların, devre arasında planlanan şekilde kaçıp kurtulma imkanları varken, farklı bir şekilde yenik kapadıkları ilk yarı sonunda, aralarında yaşanan tartışma sonucu birden bire kendilerini sorgulamaları ve benliklerin bularak sahaya dönmeleri, ardından maçı berabere bitirmeleri, binlerce Fransız seyircisinin sahaya girmesi ve futbolcuları aralarına alıp, gizleyerek özgürlüklerine taşımalarıydı konu... Cuk oturmuştu, bugünlerdeki bizim olaylara film. Kaybolan toplar, Türklük çatışmaları, yabancıların milli takıma çağrılmaları. Bunlardı bizim çıkmazımız. Herhalde büyük sosyal tokatlarla insanlar kendine gelebiliyor. Biz bu tokatları yemeden, doğruları görebilir miyiz diye düşünüyorum. Elbette görebiliriz, ama biraz görmesini bilsek...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.