Danimarka maçının düşündürdükleri

A -
A +

Futbolda başarının birinci öğesi takımda sporcu devamlılığıdır. Aslında bu her konuda böyledir. Letonya'ya yenilip Portekiz hakkını kaybedince şaşırıp kaldık. Ardından yeni turnuvalara hazırlanmak için Şenol Güneş pek çok futbolcuyu Milli Takım'a yerleştirmeye çalıştı ve aklına gelen ilk önlem bu oldu. Oysa başarı devamlılıkla gelir bir kere daha vurgulayarak bunu belirtelim. G.Saray UEFA Kupası'nı alırken, Şampiyonlar Ligi'nde başarılara koşarken, Türkiye Ligi'nde 4 defa üst üste şampiyon olurken bu devamlılıkları gösterdi. Beşiktaş da öyleydi. 3 yıl üst üste şampiyon olduğu zaman kadrosunu beş yaşındaki çocuklar bile sayabiliyordu. Ben bunları Şenol Güneş'i eleştirmek için yazmak istemedim. Benim asıl varmak istediğim, devamlılığı kaybeden veya adım adım değişikliğe uğramayan takımların sonuçta hüsrana uğramaları. Bizim uluslararası futbol kariyerimizdeki başarı bölümü ilgi çekici dönemlere de rastlar. Bu dönem 90'lı yılların başıdır. Aynı tarihe baktığımızda Sovyet rejiminin dağıldığını da görürüz. Bu bir anlamda Demokratik Almanya'nın, Polonya'nın, Macaristan'ın, Bulgaristan'ın, Romanya'nın hatta Rusya'nın her konuda yenilenmesi anlamına gelir. Bir başka ifadeyle bu ülkelerde futbol süreç içinde yeniden yapılanacaktır. Ayrıca bu dağılmanın ardından 20'ye yakın yeni devlet ortaya çıkmıştır. 15 sene önceye gidince saydığımız ülkeleri hem milli takımları hem de klüp takımları uluslararası arenada karşımıza çıktığında yaprak gibi titrerdik. Bir Kızılyıldız, bir Ferencvaroş, bir Dinamo Kiev, bir Levski ve daha adını sayamadığımız pek çok takım... Bunlar Sovyetler'in dağılmasından sonra hem ülke hem de takım olarak birer birer eriyip gittiler. İşte biz bu arada hem özerkleşmeyle hem de futbola ekonomik kaynak oluşturmakla yaptığımız çalışmalar sonucu önemli bir çıkış yaptık ve dünya üçüncülüğünü elde ettik. Son 25 yılın gençleri bu başarımızı coşkuyla yaşadı. Milli Takım adım adım değişikliğe götürülüyor. Portekiz hüsranının ardından gençleştirme anlayışları uygulanıyor. Oysa gençleştirme diye bir uygulama devamlılık isteyen sporda asla düşünülemez. Herşeyin yavaş yavaş yapılması gerekir. Milli Takım adına önümüzdeki birinci tehlike bu. İkincisi daha da önemli. Az önce isimlerini saydığım ülkeler ve yeni olanları her konuda olduğu gibi futbolda da dev adımlarla ilerliyorlar. Çünkü alt yapıları zaten güçlü olan bu ülkeler yeni ekonomik modellerini oturttukça hamle yapmaları çok kolay oluyor ve olacaktır da. Bunun en tipik örneği de "Letonya". Bu ülkeyi yenip aşamadığımızda anlamadığımız konular da bunlardı. Artık Letonya ve onun gibileri 90'la 2000'li yıllar arasındaki boşluğu dolduracaklardır. Evet bizim için gerçek tehlike budur. Sovyet bloğunun dağılmasıyla yakaladığımız şansı sanki kaybetmek üzereyiz. G.Antep faciası Roma takımının gözlemcileri, UEFA gözlemcileri Gaziantep'te gözleri faltaşı gibi açılmış, yanan tribünlere bakıyorlar. Kulüp başkanı Celal Doğan gözleri kan çanağı içinde söyleyeceklerini söyleyemiyor. Bu işin içinde başka şeyler de var gibi mesajlar veriyor olaylara bakarken. Siyaseti mi kastediyor, yoksa bilmediğimiz, öğrenmemizi istemediği olaylara mı atıf yapıyor? "Ben bu kulübü 12 yıl önce kayyumdan teslim aldım ve bu günlere getirdim" derken yüreği sıkışıyor başkanın. Birkaç yıl önce "Gaziantepspor şampiyon olabilir mi?"diye Celal Doğan'a sorduklarında olamaz demişti. Gerçekçi biçimde nedenlerini anlatırken "Sıkı bir camia lâzım, medya lâzım" diye açıklamıştı düşüncelerini. Hakikaten bu iki olgu Türkiye gibi bir ülkede şampiyon olmak için çok büyük önem taşıyor. Sıkı bir camia olacak ki sevinçli ve üzüntülü günlerinde dağılmayacak, birbirine destek verecek. Olağan günlerde Gaziantepspor'u gündemde tutmak için gerek tribünlerde, gerek ilgili yerlerde Gaziantep için çaba gösterecekler. Doğan ne kadar haklıymış bunları anlatırken. Büyük bir maç oynanıyor, tribünler alev alev. Takıma her şeye rağmen destek verecek olan bazı kendini bilmezler binlerce kişinin hayatını tehlikeye atıyor. Ne kadar haklıymış Celal Doğan. Şampiyon olmak için medya lâzım dediğinde de bir o kadar haklıydı. F.Bahçe maçındaki yangın görüntüleri hem televizyonlarda hem de gazetelerde Roma'da yankılandı durdu. "Biz burada mı maç yapacağız?" şokunu Roma'ya yaşattı olaylar. Evet büyük başkan olmak kolay değil. Olay geleceği görebilmek. Ne acı ki Celal Doğan bu felaketi gördü. Küre-sel Dilimize son yıllarda girdi bu küreselleşme. Veya globalleşme. Önce insanlar bunların ne olduğunu öğrenmeye çalıştı. Gördükçe de öğrendi. İstanbul'da ne varsa Seul'de de New York'ta da, Kabil'de de o olmalıydı. Küreselleşmeye kim karşı çıkarsa gerekli cezaları görüverdiler. Kimine IMF gitti, kimine Amerikan askerleri. Sözcükler önceleri insanın kulağında hoş anlamlar bırakmıştı ama şimdi gerçek bir faciayla karşı karşıyayız. Dünya 3 derece ısınırsa şöyle olurmuş, 6 derece ısınırsa böyle olurmuş. Duyması bile insanın aklını karıştırıyor. Yani Hollanda'nın yarısı sulara gömülecekmiş. İskandinavyalılar Avrupa'ya göç edeceklermiş. Düşünüyor musunuz felaketi? Küreselleşme şimdi kulağıma hiç de tatlı anlamlarıyla gelmiyor artık. Öylesi de böylesi de sadece felaketi çağrıştırıyor. Tele-kim Moda televizyonlarda gençleri toplayıp onlara birşeyler vaadedip milyonları ekran başına çekmek. Biri Bizi Gözetliyor ile başlayan, Popstar'la devam eden ve kamuoyunu avcunun içine alan bu programlara şimdilerde yenileri eklenecek çığ gibi. Hiçbir şey yokken ortalığı velveleye vermek, insanları günlerce bu konularla meşgul etmek öyle her babayiğidin harcı değil. Bunu başaran yapımcıları da kutlamak lâzım. Bazen düşünüyorum da, bunlar ne işe yarıyor diye. Bazıları para ödülü alıp evleniyorlar. İnsanın aklına "Yahu böyle şike bir evlilik olur mu?" sorusu, bırakın soruyu düşüncesi geliveriyor. Hadi bu böyle.. Diğerlerine baktığımız zaman yarışmaya katılanların ellerine hiçbir şey kalmıyor. Hatta o günlerde her gün adını andığımız bu gençleri çoktan unuttuk bile. Muazzam balonu şişirebiliyorsunuz, hiç değilse yarışmacı diye kullandığınız gençlere birazcık birşeyler verin. G.Saray yenecek Derbi maçlarının heyecanı çok farklı oluyor. Bu karşılaşmalarda takımlardan birisinin şampiyon olup olmamasının bir önemi de yoktur. Geleneksel olarak bazı deyimler bile oluşmuştur. Mesela denir ki "favori olan kaybeder." Yine mesela denir ki "büyük maçların sonucu belli olmaz." Oysa takımları biraz irdeleyince bir sonuca varmak mümkün olabilir. Tabii bu futbol karşılaşması... Şans faktörünü de daima göz önünde bulundurmak gerekiyor. F.Bahçe istikrarlı değil. Son zamanlarda bazı haftalar iyi sonuç alıyor, bazı haftalarda da kötü... Basit olarak söylemek gerekirse savunmasını kalabalık tutan ve kendi kalesine yakın bulunduran takımlar karşısında sarı - lacivertliler gol yollarında sıkıntı çekiyor. Son maçlarını farklı bir skorla kazandı F.Bahçe. Bana göre son derece doğal bir sonuçtu. G.Antepspor ligde başarılı olmuş, özellikle son yıllardaki çıkışıyla Avrupa'da da adını duyurmuş bir takım. Kendi evinde tabii ki galibiyeti düşünerek oynayacaktı. Geleneksel olarak futbolun olması gereken görüntüsü de ortaya çıktı. Orta sahada üstünlüğünü kaptırmış bir Gaziantep karşısında F.Bahçe'nin golleri bulması da doğaldı. Bu maç bir daha oynansa asla aynı sonuçla bitmez. Gaziantep de farklı bir şekilde galip gelebilir. G.Saray cephesinde önemli gelişmeler oluyor. Sarı - kırmızılı takımın bence aldığı sonuçlarla ilgilenmemek daha doğru olur. Fatih Terim ligin ikinci yarısına hazırlık döneminden beri çok olumlu gelişmeler içinde. Takım istikrar kazandı. Futbolcular yerlerine oturdu ve artık birbirlerini daha iyi anlıyorlar. İşte bu özelliklere bakınca ben G.Saray'ı şanslı görüyorum. F.Bahçe kendi saha ve seyircisi önünde oynayacağı bu maçta orta sahası boşalmış bir G.Saray değil, bu bölgede akılcı savunma yapan ve hücuma çıkan bir takım görecek. Onun için G.Saray kazanır diyorum. Hadi siz de tahminlerinizi yapın ve mail adresime gönderin. Bakalım kaçınız sonucu bilecek?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.