Elvan Abeylegesse... Dişleri ağzından fırlayacakmış gibi... Küçücük bir kız. Etiyopyalı... Sen kalk gel oralardan, aileni ve kendini şu dünyada mutlu etmek için... Nereden bilsin bunun bir bedelinin olduğunu? Nereden bilsin omuzlarına kaldıramayacağı yüklerin bineceğini... Bilemezdi ama şimdi öğrendi. Hem de ruhundan büyük bedeller ödeyerek... Bizim popülist yapımız hemen sarmaladı bu şirin kızı... Dünya rekoru elde etti ya, artık önündeki bütün madalyalar onundu. Dünya kupaları, Avrupa ligleri, ne kadar organizasyon varsa... Unutmayalım, olimpiyatlar da var tabii. Hele Süreyya'yla 1500 metrede koşarsa seyreyleyin gümbürtüyü... Hayal değil mi, istediğimizi düşünürüz, istediğimizi kurgularız... Kazın ayağı öyle değil tabii. Olayın bir spor olduğunu unutursak, Elvan'ın başarılarına "Ben yazdım ondan oldu" dersek, "Benim zamanımda madalyalar geldi" dersek, fark etmeden aslanın ağzına atıveririz Elvan'ları... Dünyanın bir tarafında ailesini ve kendisini kurtarmaya çalışan bu minicik yüreklerin üstüne basa basa sporda başarı ararsak, rekor kırdığı 5000'de piste gömüveririz onları.... Ne var ki popülizm girdabından kendini kurtarmış, sağduyulu milyonlar var ülkemizde... Binlerce insanın duraksamadan TRT telefonlarını arayarak bu minik yüreğe sahip çıkması, hem de tam zamanında sahip çıkması adeta Elvan'ı yeniden hayata döndürdü bunalımlardan... Böylesine kaos içinde 1500'de yarı finale yükselişi Elvan'ın yüksek kişiliğinin yanı sıra kendisine sporcu olarak sahip çıkan gerçekçi milyonlarıyla oldu. Bu milyonlar, sırça köklü bir fiske ile yıkıverdi. Haydi Elvan, şimdi gerçek bir sporcu oldun, arkandaki gerçek sporseverlerle... Beşiktaş Profesyonel olmakla amatör olmak, büyük bir takım olmakla olmamak arasında derin uçurumlar vardır. Büyük takımların taraftarı olmak da bir ayrıcalıktır. Tabii yöneticisi olmak da. Beşiktaş'ı eleştirdiğimizde pek çok okurdan tepki alıyoruz. Kendilerine göre haklılar... Ne var ki önemli bir noktayı fark etmemiz gerekiyor... Beşiktaş bir amatör takım değil, Beşiktaş bırakın profesyonelliği, büyük bir takım... Kongrede adaylar programlarını açıklarken en büyük isimlerle anlaştıklarını söylemediler mi? Söylediler... "Borçsuz kulübüz, en büyük transferleri yapacağız" demediler mi? Dediler. Beşiktaş medyası bunları alkışlarla yere göğe sığdıramadı mı? Sığdıramadı. Büyük kulübün en büyük sahibi taraftarlar bu sözlerle Beşiktaş'ın muhteşem geleceğini düşlemedi mi? Düşledi. Şimdi ben soruyorum; öyle mi oldu? Cevap verin. Peki nerede o Beşiktaş? "Sabret oluşacak..." Yok böyle bir şey... Ben verilen sözlerin, yapılan uygulamaların sonucuna bakıyorum. Büyük takımlarda, profesyonel takımlarda sabır yoktur, beklemek yoktur. İşler iyi gitmiyorsa öğünülerek harcanan zamanın ve paranın hesabı sorulur. Haa bunun aksi de var tabii. "Canım daha ligin başı, ne olmuş sondan dördüncü isek? Bekleyin bakalım, daha önümüzde sürü ile maç var, takım toparlanacak" diyorsanız... O zaman "Biz büyük takımız" demeyeceksiniz. "Teknik adam daha yeni, takımı organize edemedi" dersen "Biz profesyoneliz" demeyeceksiniz, hele hele aldığınız futbolcular yetersiz diye düşünüyorsanın "Ben Beşiktaşlıyım" demeyeceksiniz. Zordur Beşiktaş'ın yöneticisi, futbolcusu, taraftarı olmak... Zordur büyük takımlarla, evrenselliğin önündeki güçlüklerle mücadele etmek. Onun için Beşiktaş'a küçük mazeret arayanlara şaşırıyorum. Onun için Beşiktaş'ın bir an önce tavizsiz hak ettiği yerlere çıkmasını istiyorum... Artun Talay ve Eşref Apak Çekiç atmada olimpiyat dördüncüsüsü Eşref Apak... Bronzu santimlerle kaybetti... "Ben antrenörümle geldim, antrenörümle devam ederim" diyor. Artun Talay, Eşref Apak'ın antrenörü, "Ben artık Eşref'e yetmem" diyor. İşte aradığımız diyaloglar, işte aradığımız mantıklar, işte aradığımız spor anlayışı. Bu oluşumlar kilometre taşıdır hayatımızda... Bu olimpiyatlarda böyle çok mesafe kazandık düşünce olarak. Futbol sarmalının içinden ruhumuzu şenlendiren ışıklar görmek ne güzel...