Taraftarla kulüpler arasında nasıl bir ilişki olduğunu hiç düşünmeyiz. Taraftar taraftardır, kulüpler de kulüptür. Buraya kadar iyi de kulüp yöneticilerinin çekmediği kalmamıştır taraftardan. Onlar, yönetimleri getirir ve götürüverirler... Onlar hep galibiyet, başarı ve şampiyonluk isterler. Peki kulübe ne katkıları var, diye bir düşünün... Var mı bir katkıları? Yok. O zaman nedir taraftar? Sorunun cevabını F.Bahçe yönetimi galiba verecek. Nasıl? Binlerce F.Bahçeliye binlerce kart dağıtarak... Bu kart vasıtasıyla çeşitli imkanlar sağlayacak ve en önemlisi kart sahipleri, yasalara uygun hale getirilebilirse Başkanlık sisteminde oy kullanacak. Atıl kapasite gibi duran taraftar için müthiş bir oluşum bu... Gerçek taraftarı bu tür uygulamalarla görebileceğiz. Şimdilerde olduğu gibi aday yönetimlerle işbirliğine giren, buradan çıkar sağlayan, milyonlarca taraftar arasında çok küçük bir grup oluşturup gelen giden yönetimlere kan kusturan taraftar profilinden kurtulacağız. Bunun yanı sıra kuru sıkı taraftar anlayışı da son bulur, bu uygulamalarla... "Ben taraftarım" diyebilmek için bir şeyler vermek gerekmiyor mu? Bazı özveride bulunan, maddi fedakarlıkları yapan kimse, göğsünü gere gere "Ben gerçek taraftarım" demez mi? Yönetime oy veren kimse, kulübüne daha büyük bir sorumlulukla yaklaşmaz mı? Olayın bir başka yönü de kulüp bu uygulamalarla ciddi boyutta gelirlere ulaşamaz mı? F.Bahçe'nin "Kart uygulaması" düşüncesini kutlamamak mümkün değil. Ben işin kulüplere aktarılacak gelir yönünden çok, böyle bir yöntemle gerçek taraftarın oluşmasına sebep olması bakımından sevindim... Öylesine sorumluluk almış, demokratikleşmiş bir oluşuma yol açacağı için çok sevindim... ------ GAZANFER BİLGE 2. Dünya Savaşı'ndan çıkılmış. Ülkeler savaş sonrası prestij arıyor... Bunun en önemli yolu da spordan geçiyor. 1948 Olimpiyatları Londra'da yapılıyor. Oyunlar yeniden canlanmış. Biz de o dönemin koşullarında olimpiyatlara katılıyoruz. Ata sporumuz güreşte iddialıyız ve ülkemize prestij arıyoruz. 62 kiloda serbest stilde Gazanfer Bilge, arkadaşlarıyla beraber minderde fırtına gibi esiyor ve altın madalya ile yurda dönüyor. Gururlanıyoruz tabii... Bu ünlü ve güçlü sporcumuzu, sportif yanının ötesinde son yıllarda yine ülke hizmetinde görüyoruz. Onun Karamürsel'de Türk yüksek öğretimine yaptığı katkılar, bölgede ve Kocaeli Üniversitesi'nde haklı olarak bir kere daha yankılanıyor. Böyle bir şampiyona ve eğitimciye Kocaeli Üniversitesi hizmetlerinden dolayı fahri doktora unvanı verdi. Ne güzel değil mi? Hizmet etmiş, başarmış ve unutulmamış... Unutmayan da Kocaeli Üniversitesi...