Olimpiyat Oyunları'nın bir kere daha İstanbul'da gerçekleşmeyecek olması sürpriz değil. Geçen hafta içinde gerçekleşen bir başka büyük organizasyonun Güney Afrika Cumhuriyeti'ne verilmesi de sürpriz değil. Bu organizasyonlar gerçekleşirken, öyle bakkaldan leblebi alır gibi dağıtılmaz. Bunların kriterleri vardır. Bu kriterlere sahipseniz gerçekleşebilir. Şimdi gelin İstanbul'da şöyle bir seyahat yapalım. Nereden olsun? Diyelim ki Kartal'dan başlayalım. Nereye gidecek olalım? Olimpiyat Köyü'ne. Kartal'dan Olimpiyat Köyü'ne gitmek için önce minibüse bineceksiniz. Minibüs yolu tabir edilen güzergâhta, Kadıköy'e kadar araç en azından 100 defa duracak. En azından ilçe merkezlerinde 40 defa trafiğe gireceksiniz. Eğer minibüste oturabiliyorsanız, bir şans. Oturamıyorsanız başka bir şans. Ben sadece trafik dedim. Hatırlayın bir bakalım, bu süreç içinde neler yaşadığınızı. Biraz olayı egzejere edersek cep telefonunuzun, cüzdanınızın çalınma ihtimali, bunun yanında inip - binenlerle itişip - kakışmak, bozuk para kavgaları, ter kokuları... Ne ararsanız hepsi var. Diyelim ki, Kadıköy'e geldiniz. Saate baktınız mı kaç dakika sürdü bu yolculuk? Ve oradan sonra vapur veya çığırtkanların inim inim inlettiği özel yolcu tekneleri. Hadi onlara da bindiniz. Vapurun içinde dilenenler mi, keman çalanlar mı, eşya satanlar mı, yolcudan başka neredeyse herkes var. İndiniz Eminönü'ne.. Yeminle feleğinizi şaşırırsınız. Izgara, yağ kokularından burnunuzun kemiği sızlar. Onların isinden, pasından giysilerinizin dengesi bozulur. Hadi bunlara da katlandık diyelim. Oradan nereye, nasıl gideceksiniz? Değerli okurlar, piliniz Eminönü'nde biter. Sonrasını düşünecek haliniz falan kalmaz. Varsayalım ki, yolculuğu yapan biz değiliz de Olimpiyatlar'a gelmiş Finlandiyalı Kekkonen olsun. Adam doğduğuna doğacağına pişman olur. Rahmetli Sinan abimiz bu konuda çok uğraş verdi. Olimpiyatları alabilmek için Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nde çok etkili oldu. Önemli işler de yaptı. Devlet olağanüstü destek verdi. Ne var ki, sadece birini anlattığım İstanbul gerçeğini aşamadı. Bundan sonra da aşabilecek bir babayiğit göremiyorum. Oyunlar 60'ın üzerinde kritere bakılarak şehirlere verilir. Hani vatandaşın birine demişler ki; hamsinin kaç türlü yemeği var, say.. O da başlamış sıralamaya.. Birincisi, baklavası demiş. Soruyu soran hemen müdahele etmiş. Aman kardeşim gerisini sayma.. Bizimki de Olimpiyatlar'a talip olmak için bu fıkraya benziyor. Çetin Alp ve Eurovizyon Eurovizyon haftasında üzücü bir haber aldık. Çetin Alp rahmetli oldu. Evet, Çetin Alp 1983 yılında katıldığı Eurovizyon'da sıralamada en altta yer aldı, Türkiye adına. Onun davudi sesi, pop müziğe insancıl yaklaşımı Eurovizyon hezimetlerinin yaşandığı günlerde fayda sağlamamıştı ülkemize. Yıllar sonra Eurovizyon bir sıralama yayınladığıda, Çetin Alp'in "opera" isimli besteyle katıldığı şarkının bütün zamanların en kötü şarkısı seçildiğini öğrendik. Kesinlikle bu beste Çetin Alp'in kariyerinde bir olumsuz çizgiye yol açmadı. Çünkü o gün Eurovizyon'a beste gönderecek ülkemiz ilgilileri, Batı'yı kendi müzikleriyle fethetmek istemişlerdi. Ve böyle bir beste gerçekleştirilmişti. Bu tür yarışmalarda deneme yanılma yöntemi genellikle rol oynuyor. İşte Çetin Alp de bu rolü üstlenmiş bir sanatçıydı. Kendisinin Türk pop müziğine katkılarını minnetle hatırlıyoruz. Allah rahmet eylesin.. Ligimizin formatı İşiniz yoksa 1960 Mayıs tarihli gazeteleri bulup spor sayfalarına bakın. Biraz daha işiniz yoksa 61, 62, 63 ve bugüne kadar geçen mayıs aylarının gazetelerin spor sayfalarına göz atın. Göreceksiniz hepsi birbirinin aynı. Sadece isimler değişik. Şampiyon F.Bahçe oldu veya şampiyon Beşiktaş oldu. Düşme hattına bakın, falanca kulüp düştü, falanca kulüp yükseldi. Bazen düşünürüm de, spor sayfasını yaparken bir yıl önceki cumartesi - pazara rastlayan gazetelerin spor sayfalarına bakıp bilgisayarda takım ve şahıs isimlerini değiştirip sayfayı düzenlemek mümkün olur mu diye?.. Olur.. Olur.. Bu seneki lig maratonunda da geçmiş yıllardaki lig maratonunun sonucunda farklı bir şey yaşanmadı. Şampiyonu F.Bahçe, düşenleri Bursaspor, Adanaspor, Elazığspor... Bundan sonra da bu şablon değişmez. Değişmeyecek bir başka şablon da özellikle düşme sıralarındaki takımların durumu. Son altı hafta için yapılan puan sıralamalarında Bursaspor lider, Beşiktaş sondan ikinci. İsterseniz yazının başında değindim eski gazetelere bir göz atın. Bu şablondan başka birşey görmeyeceksiniz. Yine düşünüyorum; boşuna mı bir yıl heyecan yaşıyoruz diye. Nasıl olsa gelecek yıl biri yine şampiyon olacak. Nasıl olsa düşme hattındaki takımlar son haftalarda galibiyet üzerine galibeyet alacaklar. Eeee ne yapalım?.. Bizim ligimizin formatı bu. Bakalım yeni Futbol Federasyonu Yasası, ben inanmıyorum ama bu formata çomak sokabilecek mi? Viyana - İstanbul hattı Haftaya Eurovizyon Şarkı Yarışması damgasını vurdu. Helâl olsun TRT'ye! Biz de yıllarımızı bu kuruluşa verdik diye kendimize paye de çıkardık hani.. Ben ne dersem boş. Herkes diyeceğini söyledi. Onlara katılmamak mümkün değil. Biraz da nerelerde ne oldu diye yarışmayı BBC'den izledim. BBC sunucusunun inanılmaz bir profesyonel olduğunu gördük. Onun yaptığı espriler de medyada yer aldı. İşte bir kaç tanesi.. Taksim'de bekleyen talihsiz TRT sunucusu Tülin Öztürk için, "Burnunla oynama, konuş konuş" gibi uyarıları çok candandı. Mesela, "Fransa'ya yakın kimse kaldı mı?" sözcükleri, Meltem Cumbul, Korhan Abay'a yaklaşınca, "Bundan korkuyordum, aşık oldular" demesi. Korhan Abay gonga vurunca, "Teşekkürler İgor" sözcükleri tebessümle izlememize neden oldu. Program bitmek üzere.. Meltem Cumbul'la Korhan Abay veda ediyorlar.. Atatürk'ün, "Yurtta sulh, cihanda sulh" parolasını bütün dünyaya söyleyerek... Ve İngiliz Terry Wogan da veda ediyor. "Program sona erdi. Allahaısmarladık Viyana, pardon İstanbul..." Haydaaa, bu kadar espriyi patlatan adam acaba bir mesaj mı gönderdi. "Tamam, yurtta sulh, cihanda sulh da Viyana'da ne işiniz vardı?" mı demek istedi. Öyle de olsa herşey mükemmel sonuçlandı. Bravo TRT'ye..