İki kızgın adam İkisi de teknik direktör... İkisi de Süper Lig'de oynayan iki seçkin kulübümüzün sorumluları... İkisi de medyatik... Geçen hafta sonunda bu iki teknik adam Hagi ve Yılmaz Vural, kızgınlıklarını en büyük şiddette yansıttılar. Biri, çalındığını iddia ettiği cep telefonu için, diğeri iki futbolcusu takımını eksilttiği için. Hırs olmazsa spor yapılmaz. Hırs başarının en büyük destekçisi. Ancak bunlar nerede ve nasıl hırslanacağına bağlı. Yılmaz Vural maç sırasında meydana gelen olaylar zincirinde futbolcusuna kızıp ona saldırdı. Olayı biraz irdeleyelim. Vural, oyunla ilgili ortaya çıkan sorunda sinirleniyor. Futbolcusuna saldırıyor. Çünkü kendisi ve takımı yok yere zor durumda bırakılmış. Yani takımı için, futbolcuları ve taraftarı için kızıyor. Her şeye rağmen yaptığı hareket doğru değil tabii. Ama futbolcusu da kabul ettiğine göre Vural'ın özrü kabul edilebilir. Ya Hagi'ye ne demeli? O da kızgın bir adam. O da takımının başında, o da bir maç için göreve gittiği sırada kızgınlaşıyor. "Hırsız" diye bağırıyor. Ne için? Çalındığını sandığı cep telefonu için. Varsayalım telefon gerçekten çalınmış olsun. Değer mi seni karşılayan, selamlayan, takımına destek vermeye çalışan yüzlerce insana karşı "İçinizde hırsız var" demeye? Olsun olsun da böyle bir olayda 2 milyar lira zarar et. Biraz da vakit harca... Ne olur? Hagi, senin özrünün kabul edilebilecek hiçbir tarafı yok. Futbolun içinde, futbolla ilgisi olmayan bir olayda kendini kaybet, "Hırsız" diye bağır, sonra da özür, mözür... Bazısına yedirirsin ama herkese değil. Beşiktaş TV TV yayıncılığının pahalı ve zor bir yayıncılık olduğunu herkes bilir. Bu yoldaki yatırımlar adeta havaya para atmak gibidir. Son yıllarda kulüplerimiz bu alanda yatırım yapmaya başladı. İyi de yaptılar. F.Bahçe öncülük etti, Beşiktaş hemen ardından sıraya girdi. Kulüplerimizin televizyonları bildiğimiz diğer televizyonlardan biraz şanslı. Çünkü onlar bir 'marka'nın televizyonları. Milyonlarca taraftarı olan kulüplerimizin televizyonları. Kısaca, seyirci potansiyeline sahip kuruluşlar. Yalnız hata yapmamak lâzım. Yüz yıllık, kurumlaşmış kulüplerimizin adına kurulan bu televizyonlarda popülizme kapılmamak lâzım. Beşiktaş TV, kuruluşunda bu hataya düştü ve zaman kaybetti. Şimdi toparlanmaya ve kuruluş sürecini tamamlamaya çalışıyor. Bir başka ifade ile kurumlaşmaya uğraşıyor. Şimdi Cemal Alkan gibi bu konuda tecrübe sahibi, gerçekçi bir arkadaş TV'nin başında. Düşünce ve girişimleri Beşiktaş TV'yi istenilen düzeye getirecek güçte. Bana göre şimdi onun ihtiyacı, yönetimlerden gerçekçi yaklaşımlar beklemek. Sakın popülist yaklaşımlarla tren bir daha kaçmasın. Özel polis Futbol Federasyonu Başkanı sayın Levent Bıçakçı'nın eline şike, rüşvet, teşvik gibi iğrençlikler bomba gibi düşüverdi. Daha doğrusu kucağında bu sorunlarla göreve geldi. Kibar insan, çabalıyor, beyin patlatıyor sorunları çözmek için. 'Lütfen'le başladı, şimdi polisiye tedbirler peşinde koşuyor. Vicdanların dumura uğradığı olaylarda, ne kibarlık, ne lütfen, ne de polis bunların üstesinden gelebilir. Tek çare vicdanları harekete geçirebilmek. Sayın başkanın işi bunun için zor. Onun için üzülüyorum... İhtiyaca göre Geçen hafta bir kurbağa fıkrası yazmıştık, bu hafta devam edelim dedik. Yaşlı bir adam yolda yürürken ilgi çekici bir kurbağa bulmuş. Hemen avucuna almış, kurbağaya sevgiyle bakarken, o da ne, kurbağa konuşmuş: "Beni yanağımdan öpersen, genç ve güzel bir kız olurum." Yaşlı adam inanmamış, "Hadi oradan" demiş. Kurbağa ise ısrar üstüne ısrar etmiş, "Sevgilin, olurum, ömrün boyunca senden ayrılmam" gibi pek çok şey sıralamış. Yaşlı adam şaşkın, dinlemiş, dinlemiş ve avucundaki kurbağayı yavaşça cebine koyarken ona doğru fısıldamış, "Benim sevgiliye değil, konuşacak birine ihtiyacım var!"