Televizyon yayıncılığının ayrıca önemsendiğini söylemeye gerek var mı bilmiyorum? Öylesine etkileyici bir iletişim aracı ki, henüz yerini ve imparatorluğunu kaptıracak başka bir teknoloji oluşmadı. TRT döneminden günümüz özel kanallar dönemine kadar bir hatırlayın, ne büyük evreler geçirdi bu sihirli kutu. Günümüz akıntıları içinde bununla ilgili pek çok görüş ve düşünce sizlere yansıtıldı. Uzun etmeyelim. Bu müthiş araç şimdi nasıl kullanılıyor görüyor musunuz? Türkçe konuşamayan spikerler, reyting artırılsın diye oluşturulan kavgacılar, "Kenarından kıyısından görünelim, belki bir çıkar sağlarız" diyenler. İnanın saymakla bitmez. Haklılar da... Ekranlarda yer aldığımız dönemlerde en çok kravatımızın renkleri uyumlu - uyumsuz diye ararlardı. Şaşırırdım, "Başka eleştirilecek bir şey yok mu?" diye. TRT döneminde seyredene bir şeyler kazandırmak ve doğruyu yansıtmak için birbirimizle yarışırdık. Hiç de önemli olmayan küçücük konular saatlerimizi alırdı. Rahmetli Kenan Onuk'un "Naklen yayınlarda ortak söylem sağlayalım" diye hepimizle nasıl uğraştığını da dün gibi hatırlarım. "Uğraştık da ne oldu?" sorusu hep aklıma gelir. Gerçekten ne oldu? Şimdilerde bakıyorsunuz, ekranlarda kimin eli kimin cebinde belli değil. Bugünlerde sulandırılmışlığa TRT de boyun eğdi. Öyle gidiyor. Gidiyor diyoruz demesine ama bakıyoruz ki öyle değil. Özel kanallarda TRT'den sonra da yıllarca emek veren Kenan, arkasında dev gibi TRT kariyerini bırakarak gidiyor. Bütün medya ondan, "Bize sporu sevdiren", "Bize Türkçe'yi öğreten", "Ciddi programlar yapan" söylemleri ile bahsederek uğurluyor... Birden sarsıldım. Her şeyin yok olduğunu sandığım bir dönemde, umutla sarsıldım. Demek ki hiç bir şey bitmemiş. Demek ki doğrular ayakta alkışlanıyormuş. Demek ki ciddiyet büyük bir özlemmiş. Demek ki düzgün bir Türkçe'ye herkes hasretmiş. Kenan Onuk'u uğurladıktan sonra, "Bravo Kenan" dedim. Son yolculuğunda bile hepimize yeniden kendimizi hatırlattın, bileni bilmeyeni bir kere daha silkeledin. Değerlerimizi bize bir kere daha KAZANDIRDIN... Daha başka ne yapabilirdin ki? Nur içinde yat. Şu futbol Partizan Başkanı Bijekoviç'in şu sözlerine bakın: "Papa öldüğünde bu kadar üzülmedim." "Oğlumu kaybettim." Neden bunları söylüyor? Sasa İliç G.Saray'a transfer oldu da ondan... Yahu böyle şey olur mu? Hem futbolcunu satacaksın, sonra da ardından medyaya çıkıp yas tutacaksın. Madem sattın, neden sızlanırsın? Madem Papa'dan çok üzüldün neden sattın? Kör olası popülizm yok mu? Bunların hepsi bu... Asıl beni kuşkulandıran ise farklı. Bu kadar şovun ardından bir bomba patlamasın mı? Olur mu olur... Futbol bu...