Hani Osmanlı nazırı demiş ya, "Şu öğrenciler olmasa okulları idare etmek ne kolay olurdu" diye. İstanbul Valiliği'nin aldığı karar da buna benzedi. Omuz omuza, yan yana ellerinde bayraklarla maç seyreden taraftardan, şimdi stada alınmayan taraftara... Ne acı... Futbol seyircisi akıp giden yıllar içinde ne hallere getirilmiş. Süreç Türkiye'de yaşanan bütün gelişmelere paralel bir seyir gösteriyor. Aslına bakarsanız olayda hem demokratikleşme hem de sermayeleşme önemli rol oynadı. "Böyle hayırlı gelişmelerin ne ilgisi var?" denilebilir. Şöyle var; demokratikleşme ile kazanılan hakların kullanılmasındaki yanlışlar bir türlü insanımıza anlatılamadı. Yeni gelişmelere güvenlik güçleri ve yasalar uyum sağlayamadı. Yöneticiler bu süreç içinde hakları iyi algılamayan gruplarla çıkar sağlamak düşüncesi ile ilişkiye girdi ve bugünkü sonlara gelindi. Şimdi bakıyorsunuz çözüm kolayına oluşturuluyor. "Rakip taraftarı stada sokma işi bitsin"... Yok böyle bir şey tabii. Siz kimsenin maça gitmesine devlet eliyle engel olamazsınız. Sizin göreviniz stada giren her seyircinin her türlü güvenliğini sağlamak. İşin bir başka boyutu ise statlarda oluşan terörün gerçek sebepleri üzerine gitmek. Neden? Çünkü bu zor bir yol. Akıp giden yıllarda demoktarikleşen ülkemizde maraza çıkaran grupların üstesinden gelmek çok zor... Çünkü bunların giderilmesi için "Atarsın içeri hallolur" günleri geride kaldı. Şimdi aykırılara kadife eldivenle yaklaşmak zorundasın. O sana her türlü kaba güçle saldıracak, sen ona pamuklarla, kadife eldivenlerle cevap vereceksin. Şimdi devlet bu güçlükleri aşmak için çaba harcamıyor da, kolayına davranıyor; "Rakip seyircileri stada almayacaksın"... Bir başka boyutta ise stada alınmayan bu taraftar ne yapacak? Maça girmenin yollarını arayacak, eğer bulursa içeride sonuçları ağır olan olaylar çıkaracak. Bulamazlarsa dışarıda uygun bir yerlerde çıngar çıkacak. Ya da televizyonlu kahvelerde... Böylesine yasaklarla bu işleri bitiremezsiniz. Bir an önce zor yolu seçeceksiniz. Kendi büyüttüğü zorba grupların pençesinde kalan yöneticilerle, onlardan nemalanan grupları, yasalarla, demoktarik kurallarla yola getireceksiniz. Yol zor ve uzun. Ne yapalım ki, konu bu hale gelene kadar da yıllar geçti. Kimse bu gelişmeleri önceleri ciddiye almadı. "Olur böyle şeyler" denildi, geçiştirildi. Bari şimdi kolayına yollarla geçiştirilmesin... Ümit Özat Ümit Özat'ın hakem seminerindeki konuşmasını alkışlıyorum. Sonraki yan çizmesine de üzülüyorum. Özat, seminerde çatır çatır söyleyeceğini söyledi. Çünkü o sahada ter akıtıyor, bütün futbolcular gibi varını yoğunu ortaya koyuyor. Sonra bir düdük, ortalık perişan... Herşey bu kadar ucuz olmamalı. Artık klasik oldu ama yine de yazalım. Futbolumuzun hakemleri çok zayıf. Hele uluslararası arenada sıfır. Sonrası bir bakıyorsunuz Özat'tan geri adım... Niye? F.Bahçe'ye zarar verebilir... Korkmayın versin yahu... Ne kadar verebilir? Ne olur, sonunda cesur sözlerle, davranışlarla hakemlerimiz de istenilen yere gelir... Cesaret, biraz da sabır... Fener'e ne kadar ceza? Sokakta Beşiktaşlılar soruyor, "Kurşun sıkılan maç yüzünden F.Bahçe'ye kaç maç saha kapama cezası verilecek?" diye... Bir kaç gündür sokaklarda ben bu sorulara muhatap oluyorum. Beşiktaşlı haklı, "Eğer" diyorlar, "En az bizim kadar ceza almazsa yazıklar olsun"... Gördünüz mü? Kısasa kısas. Oysa şimdi bakın polis F.Bahçe'ye yükleniyor, F.Bahçe kendini savunuyor. Neredeyse al gülüm, ver gülüm gibi... Açıklamalar, suçlamalar yerine gidin şu işin üzerine. Eğer ceza ise, Fener'e de verin en büyüğünü... Çünkü herkes haddini bilsin, görevini tam yapsın...