Yıldırım Demirören, Matthaeus'un neler düşündüğünü nasıl bilsin? İnsan beyninin sonuçları düşüncelerinin kaypaklığı bedenimizi ve ruhumuzu sımsıkı kucaklarken kim bilir Matthaeus Beşiktaş'a gelip gelmeme konusunda neler düşünüyordu?... Yıldırım Demirören, Matthaeus'un neler yapmak istediğini nereden bilsin? Şimdi de Vicente del Bosque Gonzales'in beyin kıvrımlarının içindeki düşüncelerini nasıl bileceğiz? İnsan bu... Hani geçenlerde yazmıştık, futbol bir insanlar ilişkisi bütünüdür diye. Bilemeyiz neler düşündüklerini her birinin... O zaman da duvara gider güm diye toslarız. Aynı Yıldırım Demirören'in tosladığı gibi... Bu türlü facialarla karşılaşmamak için ağzımızdan çıkanı kontrol ederek ifade etmemizdir doğal olanı. Neyse ki bu ilişkileri Yıldırım Demirören de çok iyi biliyor. Bilmese Matthaeus'un ardından anında Del Bosque Gonzales'i getiremezdi. Del Bosque, İspanyol Real Madridli futbolcu ve Real Madrid'in teknik adamı. Adama bak... Sağına bakıyorsun Real Madrid, soluna bakıyorsun yine Real Madrid. Yıldırım Demirören diyor ki; "Büyük takıma büyük teknik adam...." Hani az önce söyledik ya ağızdan çıkan lâflara dikkat edelim diye. Teknik adam kariyeriyle Real Madrid'i sırtlarken - futbol için söylüyorum tabii ki - büyük adam. Yine futbol için söylüyorum, acaba Beşiktaş, Real Madrid kadar büyük mü? Değil. Hani bir zaman siyasilerimiz 61 Anayasası için "Bize bol geliyor" demişlerdi. Del Bosque de Beşiktaş'a bol gelir mi? Bütün bu düşüncelerimi Yıldırım Demirören'in açıklamaları üzerine kurdum. Gelelim gerçeklere... Real Madrid 400 milyon dolarlık bir takım. Bunun bir başka anlamı, futbolcu zengini bir kulüp. Del Bosque birbirinden cambaz futbolcuların içinden istediği 11'i kurar ve sahaya sürer. Burada Del Bosque için bir tek sorun vardır. O da nasıl bir taktikle oynayalım ki hedefe ulaşalım? Onun bu koşullardaki derdi sadece taktik anlayışını uygulamaktan öte gitmez. Şimdi Beşiktaş'ta Del Bosque sadece taktik anlayışla mı uğraşacak? Hayır. 1. Türkiye Ligi'ni tanıyacak. 2. Bu ligde nasıl bir taktik uygulayacağına karar verecek. 3. Uygulayacağı anlayış için Beşiktaş'a yeterli futbolcu transfer edecek. 4. Dolgun vaatlerle biçimlendirilmiş taraftara sunumda bulunacak. 5. Medya ile ilişkilerini düzenleyecek. 6. Yönetimin daima arkasında durmasını sağlayacak. Sorunlar Del Bosque'nin önünde sıra dağlar gibi... Yöneticilerin taraftarı mutlu edecek sözleriyle oluşan bu sorunlar yumağı tek tek çözülmeye başlayınca sıkıntılar herkesin boğazına düğümlenecek. Karamsar bir tablo çizdiğimi düşünmeyin. Sadece vaatlerle gerçekler arasında bir köprü kurmaya çalıştım. Daha birinci günde Mattheaus için duvara toslanınca aklıma geldi. Del Bosque Beşiktaş'a çabuk alışırsa başarı arkasından gelir. Siz siz olun, yöneticilerin şirin görünme çabalarını fazla ciddiye almayın. Güvercinler Gazetede okurken dikkatimi çekti. Japon inşaat mühendisi Türkiye'de yaşıyor ve çalışıyor. Kendisine bir soru soruyorlar. Diyor ki: "Japonya'da insanlar ev ararken 'Çevresinde kaç metrekare yeşil alan var?' diye sorarlar, Türkiye de ise 'Ev kaç metrekare?' diye soruluyor." Bu düşünce farkının sebepleri sayısız. En önce ekonomiden geçiyor olay. Sonrasında alışkanlıklar, gelenekler sıralanır gider. Biliyorsunuz, Japonya'da dar bir alanda yaşıyor milyonlarca insan. Bu da önemli bir faktör tabii. Japon'un dışarıda yeşil alan oluşturma ve arama çabası belki de bundan kaynaklanıyor. İyi niyetle bunlardan diyelim. Oysa ülkemizde 30 sene öncesine kadar arazi bol, nerede yeşil, oraya yerleş. Ne planı programı, umurumuzda değil yeşil alan. Nasılsa köyümüzde her yer yeşil alan. Kazın ayağı böyle değil tabii. Yarın, bırakın yarını, bugünlerde bile ülkede yeşil alanı sıfırlama başarısını gösterdik ulusça. İşimiz gereği bazen yazıyoruz ya Avrupa'dayken, Amerika'dayken falan diye... Japon'u okurken aklıma Avrupa'daki güvercinler geldi. Ne bileyim, Milano'daki kilise meydanındaki güvercinler veya Meksika'daki Garibaldi meydanındaki güvercinler. Sıralamak kolay. Olay önemli. Bu güvercinler elinize yemi alınca insanın eline, koluna, başına konuveriyorlar. 3- 5 seyahatten sonra birden aklıma geldi. Bu Yeni Camii'deki güvercinler neden elimize, kolumuza, başımız konmuyorlar diye. Zaman zaman denedim, avucuma yem aldım. Hayır mümkün değil, gelmiyorlar. Sizin 20-30 cm'lik mesafeden izleyip yemi atmanızı bekliyorlar. Garibaldi meydanındaki küt omuzunuzda, Eminönü'ndeki 30-40 cm ötenizde. Ben bunun cevabını merak ediyorum. Acaba yeşil alan arayan ve bunu sağlayan insan topluluklarına mı güvercinler daha çok güveniyor? Sizler ne dersiniz ? Yabancı mı, Türk futbolcu mu? Yabancı futbolcuların sayısı 6 mı olsun 8 mi olsun tartışmasıyla karşı karşıyayız. Yıllar öncesinde konu gündeme gelince kimi, "Yabancı futbolcu faydalıdır, çünkü rekabeti arttırır, kaliteyi yükseltir" diye düşünceler aktardı, kimi de "Kendi sporcularımızı yok ederiz" anlayışıyla karşı çıktı. Olayın mihenk taşı bu iki düşünce. Gerisi kulüplerin çıkarları doğrultusunda ortaya atılan görüşler. Kimi ticari kazanç sağlıyor bu işten, kimi aldatılıp milyonlarca dolar zarara giriyor, kimi de cuk oturursa onun başarısıyla gurur duyuyor. Bu iş ülke futboluyla çok yakından ilgili bir konu. Futbol Federasyonu'nun olaya şimdiye kadar gösterdiği titizlikle yakalaşması gerektiğine inanıyorum. Kulüplerin çıkarları daha sonra hem kendilerine, hem de futbolumuza zarar verir. Örneklersek, yabancı kaleciler için yatırması gereken 100 milyar liraları, takımlardan bazılarının artırma, bazılarınınsa azaltma arzuları, konuyu kolay anlaşılır bir hale getirir. Yabancı kalecilerin liglerimizi istila ettiği sıralarda dikkat ederseniz Rüştü'nün ardından yabancı getirmeyen F.Bahçe nefes alır gibi oldu. Hem Recep hem de Volkan Türk futbolunun kazanç bölümünde yerlerini aldı. Konu kulüp çıkarlarının bakışıyla değil, ülke futbolunun çıkarlarıyla çözülmeli. Milli Takım nerede, biz oradayız Geçmişte televizyon satışlarını belirleyen unsurları bir hatırlayın bakalım. Aklınıza gelmedi değil mi? Ben söyleyeyim. Olimpiyat oyunları, Dünya Kupaları ve Avrupa Futbol Şampiyonları... Düşünebiliyor musunuz, bu organizasyonlar gerçekleştiği zaman gazetelerde çarşaf çarşaf ilânlar çıkardı. Maçları en iyi bilmem ne marka TV'lerde seyredersiniz. Yok yıldız futbolcuları falanca TV evinize getiriyor gibi.... Şimdi böylesine yoğun kampanyaları Portekiz'deki Avrupa Futbol Şampiyonası öncesi göremiyoruz. Neden mi? Bizim Milli Takım orada yok da ondan... Nerelerden nerelere geldik. Bizim takım gene yoktu ama TV reklamları bol bol vardı. Son yıllarda iki defa katıldığımız bu finallerde halkımız diyor ki "Milliler yoksa biz de artık el alemin takımlarını seyretmeyiz." Aşama müthiş. Futbol zevki biz varsak, bizim için varsa, halkımız için de var. Bunun geri dönüşü artık zor. Futbolumuzun çizgisi geriye dönmez. Mentalite çıtayı aşınca tekrar çıtayı düşüremezsiniz. Gelecek finallerde sporcularımızı organizasyonun içinde görmek istiyoruz.