Hayatımız insan ya... Yani sabah akşam hepimiz insanla boğuşuyoruz. Hele futbolun bütün unsurları insan. Orada daha çok insan değerleri gündemi oluşturuyor. Okullarda öyle, öğretmen öğrenci... Öğrencinin becerileri ve karşısında aldığı notlar... Maltepe Üniversitesi Sağlık Kültür Spor Dairesi Başkanı Şükran Sabah'tan duydum. Bir lisede üç öğretmene "Bu lisenin en başarılı öğretmenisiniz" denmiş. Öğretmenlere otuzar öğrenci paylaştırılmış, "Hadi bakalım, başlayın çalışmaya, sene sonunda hak ettiklerimizi görelim..." Çalışmalar birbirini takip edip yıl sonu gelince, başarı üstüne başarı elde etmiş öğrenciler. İstedikleri üniversitelere en üst puanlarla girmişler... E sonra ne olmuş biliyor musunuz? Bu üç başarılı öğretmene ve bu 90 başarılı çocuğa denmiş ki, "Ne siz başarılı öğrencilerdiniz, ne de siz bu okulun en başarılı öğrencileriydiniz..." Motivasyon müthiş bir itici güç... Olmadan olmuyor... Hele sporda ve okulda. Tat vermedi Süper Lig'in ilk yarısını noktaladık. Ben ciddi bir tat almadım ilk yarıdaki bu futboldan. Uzatmayalım ama stad terörleri, cinayetler, boş tribünler, bu senenin ilk yarısına damgasını vurdu. Hele şampiyonluk için yarışacak olan takımların birbirlerini ciddi bir şekilde takip edememeleri, seyirci sayısının giderek azalması ruhumu sıktı. NTV'de izliyor musunuz bilmiyorum ama eski Dünya Kupaları'ndan demetler sunuluyor. O stadların halini görünce, gerçek futbol sevgisinin de neredeyse tarihe gömüleceği hissine kapılıyorum. Binlerce insan, tıklım tıklım stadlar, maçlarla ilgili akıcı bilgiler ve yorumlar... Teknik patronlar, adeta ülkelerinin futbollarını yeniden oluşturan insanlar. Hele bu kişilerin tevazu içinde yaptığı açıklamalar yok mu, nereden nereye gelmişiz diye düşünmek zaman tünelinden geçiriveriyor insanı. Şimdi ilk yarıyı düşünüyorum da, sahada bizi futbol adına hop oturtup hop kaldıracak birazcık F.Bahçe'yi görüyorum. Biraz da Alex'i tabii... Neden Alex'ler çok değil diye insan hayıflanıyor. Oysa belgeseldeki futbolcuların çoğu, o günün anlayışında birer Alex'ti. Futbol, spor için vardı o zamanlar. Dahası, futbolcusu, antrenörü, ülkesinin ya da takımının taraftarıydı... Şimdiki gibi paranın değil... Anlaşılmaz Beşiktaş İstifalar, Del Bosque'nin başarılı olup olmadığı, istifalara karşı çıkılmadığı, kulübün üçlü tarafından yönetildiği, diğer yöneticilerin manken olduğu ve Fulya Tesisleri'nin yapımı konusundaki çelişkiler, kulübün borcu... Allah aşkına şu saydığımız başlıklarda spordan, futboldan haber var mı, bir bakın. Sporun 'S'sinden bahsediliyor mu bir bakın? Ben zaman zaman bu köşede, "kulüpler içinde meşru muhalefetlerin oluşması gerekir" diye yazıyorum. Bugün bir kere daha vurgulamak istedim. Neden mi? İlk satırlardaki olayların sahipleri yaptıkları eylemlerin gerçek nedenlerini açıklamaz da ondan... Şimdi gidin istifa edenlere tek tek sorun, size asla tatmin edici cevaplar vermeyeceklerdir. İsterseniz verdikleri cevapları hatırlamaya çalışın, göreceksiniz ki, iki gün sonra unutulacak cevaplar. Net bir anlatımla vurgulamak gerekirse, "Asla bizlerin bilmesi istenmeyen, irili ufaklı çıkar meseleleridir bunlar." Ne gariptir ki, spor ve futbolla bir ilişkisi bulunmayan olaylar hep Beşiktaş Kulübü'ne rastlıyor. Hem de aynı zamanda, zincirleme bir şekilde. Aslında puan cetvelinin kaçıncı sırasında olduğundan, Del Bosque'nin gönderilip gönderilmemesinden, kimlerin transfer edilip kimlerin gönderileceğinden daha çok spor ve futbol dışı olaylar zincirinin konuşulması lâzım Beşiktaş'ta. Peki bunları kim anlatacak? Birbirlerinin ayağına basmak istemeyen yöneticiler mi? Tabii ki hayır... Çünkü şimdiye kadar bu sisteme aykırı davranan kimse çıkmadı. Ucu kapalı yarım yamalak haberlerle donatılmış gazeteciler mi? Tabii ki hayır... Ellerinde ciddi veriler bulunmayan, söylenti üzerine yön aramaya çalışan nasıl verir bunun cevabını? Taraftar mı? Onu zaten bu konular ilgilendirmez. Kulüplerimizde futbol dışı olayları konuşacak olan, bunların takipçiliğini yapacak olan yine o kulübün kendisi olmalı. Kulüpler içinde oluşacak meşru muhalefet, "kol kırılır yen içinde" düşüncesinden çıkıp, ciddi varlıklarıyla denetlemelidir kulüpleri. Bunda çekinilecek hiçbir şey yok. Kulübün hayırına... Beşiktaş'a altın yıllarını yaşatan, tesis üzerine tesis kazandıran efsane başkana, bana göre haksız olan, ne yazık ki söylenen ama fısıltılarla söylenen "ikiz kulelerin öndeki - arkadaki iyiydi" söylemleri, haykırarak ortaya çıkarılmalıydı. Ama çıkarılamadı. Milyonlarca dolarla yönetilen, milyonların gönlünde benlik ve heyecan oluşturan kulüpler, bakkal hesabının dar kalıplarından çıkıp, günümüz çağdaş ortamında yer almalı ve herkes oralarda neler olup bitiyor, bilmeli. Bunu hak etmiyor muyuz?