Nasıl bir başkan?

A -
A +

Biçimsel olarak karşılıklı 11 futbolcunun olduğu bir alanda futbol oynanır mı? Oynanır. Boş bir alanda karşılıklı iki kale oluşturursanız bu gerçekleşir. Peki bu maçta hakem olmazsa karşılaşma gerçekleşir mi? Biçimsel olarak olabilir. Zaten sahalardaki resmi karşılaşmaların dışında sokak aralarında, boş arsalarda futbol böyle oynanmıyor mu? Demek istediğimiz, sahanın çizgileri, kale direkleri, hakemler de olmasa bu şekilde bir karşılaşmayı yapmak ve izlemek mümkün. Az önce saydığımız unsurlar bu spora kural getirmek ve onun düzen içerisinde gerçekleşmesini sağlamak amacına dönük.. Şimdi kural getireceğiz diye kuralsızlık yumaklarını oluşturmuyor muyuz? Bunun en büyük örneği hakemler üzerinde oynanan oyunlar. Dikkat edilirse, hakemlik müessesesi de futbolun ana unsurlarından değil, ikinci dereceden unsurlarından birisi. Neden ön plana hiç durmadan çıkartılır bu müessese? Aslına bakarsanız olmasa da olurlar. Gerçek şu... Sportmence elini bükemediğin rakibi bu ikinci unsurla yok edebilmek. Bir başka deyişle, bu güce sahip olmak için oyuna en çok müdahale edebilen hakemleri bir şekilde elinde tutabilmek. Ne kadar ilkel bir düşünce değil mi? Bu güç elinizde olacak siz de otorite olacaksınız. Bugün Futbol Federasyonu Genel Kurulu, başkanını seçecek. Yeni başkanda aranacak en büyük özellik ilkeli olması. Yani göreve gelecek kişi, artık "Futbol benim elimde" demeyecek. Artık "Ben hakemlerle çeşitli kurallarla bu sporu yönetirim" demiyecek. Diyeceği şu olmalı; "Ben oluşmuş tıkanıkları nasıl açarım? Ben sahada ter döken ve onlara destek veren, onları yönetmeye çalışan insanlara nasıl yardımcı olurum?" Kendisini aşmış, bu konuda yıllarını vermiş ve futbol patronluğuna soyunan kişilerin tecrübesiyle yoğunlaşmış başkan arıyorum. Bu kişi Mehmet Ali Yılmaz olamaz mı? Olur bence. Hatırlıyorum, Trabzonspor'daki ilk günleriyle Trabzon'dan ayrılırken son günleri arasındaki olgunlaşma farkını. Bu gelişmeyi edinmek kolay olmadı sayın Yılmaz için. Genel kurul hayırlı olsun. Güneş yağmuru Sıcağın insanın üstüne yağmur gibi düştüğünü hiç gördünüz mü? Ben gördüm. Şu sıralarda fırsat oldu da birkaç gün Bodrum'da bulundum. İnanmazsınız ama, insanların yağmur gibi gelen sıcakta nasıl bir tatil yaptıklarını da anlayamadım. Herkes ben değil tabii. Kime sorsanız bu sıcaktan mutlu. "Bütün sene aradığımız bu bizim" diyorlar. Sanki sıcağın ateşi onlara yeni bir ruh veriyor. Dilimiz bir karış dışarıda, böyle bir ortamda mecburen herkes gibi biz de yaşamaya çalıştık. Bir an aklımızdan sıcağı atabildik ve etrafta neler olduğunu görebildik. Senelerdir gider geliriz, görürürz ama gerçek algılamayı farkedemeyiz. "Sadece eğlence mi var?" diye düşünürken, bir de baktık ki Bodrum'da farklı pek çok etkinlik yaşanıyor. Sıcağa aldırmayan binlerce yabancı turist yarımadanın olasındaki, burasındaki kalıntılarla ilgili. Yine binlerce insan bu akşam nerede bir müzik festivali, nerede bir kitap sergisi var, onların peşinde. Kitaplarını imzalatmak isteyen okurlar ve imzalayan sanatçılar. Resimlerini sergileyen ve alıcısına bilgi aktaran ressamlar. Herşey var anlayacağınız Bodrum'da. Bir de birkaç yıl önce hizmete giren tarihi tiyatrosu... Bu anfi tiyatro şehir merkezinden en az 5 kilometre ötede. Onu görünce aklıma bizim Olimpiyat Stadı geldi. Şehirleri oranlarsak, bizim Olimpiyat Stadı da İstanbul'un bir hayli dışında. Ama kızıp duruyoruz biz. "Vay efendim neden bu kadar uzakta?" diye. Aklıma geldi işte. O zaman da bu anfi tiyatroyu Bodrum şehrinin bu kadar dışına yapanlara kızmışlar mıdır acaba? İnşallah olur Beşiktaş futbolun dışındaki branşlara el attı demek. Doğru mu bilmem ama bir anlayış fırtınası estiriyor. Değerli okurlar, bu bir gösteriş mi olur, yoksa kalpten bir inancın sonucu mu? Şimdiye kadar bütün futbol kulüplerinde buna benzer yaklaşımların sonuç getirmediğini gördük. Hatta bu branşlardan sorumlu yöneticilerin elleri havada "Para yok kardeşim" nidaları kulaklarımızda çınlar durur. Ve onlar derler ki; "Yönetim kurullarımız futboldan başka hiçbir branşa imkan sağlamıyor." Önce bu branşların gelişmesi için onu seven ve izleyen kitleleri harekete geçirmek lâzım. Bir sporun seveni yoksa kendisi de yok demektir. Sevenler de öyle kolay kolay oluşmuyor. Ve sayıları da hem yeterli değil, hem de artmıyor. Beşiktaş yönetiminin bu iyi niletli girişimini takdirle karşılamamak mümkün değil. İzleyip göreceğiz. Sevenlerini artıramadıkları ve onlara yatırım yapmadıkları sürece bu girişim de daha öncekileri gibi - üzülerek söylüyorum - sonuçsuz kalacak.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.