Hakem Serdar Tatlı tarafından Fenerbahçe'ye çıkma yapıldığını söylemek ayıp, Nobre'nin çıkmayı hazırlamadığını anlatmamaksa yanlış olur. Aslına bakarsanız bunlar fasa fiso... Öyle olsa ne olur, böyle olsa ne olur? Ben merak ediyorum. Ve Nobre'ye soruyorum: Türkiye dışında oynadığı dönemlerde kaç defa böyle yaptın? Türkiye'de kaç defa? Veya Türkiye dışında böyle şeyler ne kadar aklından geçiyordu? Şimdi ne kadar?. Böyle sorulara dürüstçe cevap vermek zor. Sonuca ulaşmak için her şey mübah. Eğer yedirebilirsen... İlke bu. Böyle değer yargılarını düzeltebilmek için önce yutturmaca düşünce sahiplerinin uygulamalarının belini kıracak "Yemedimleri" hakkıyla ortaya koymak lazım. Sonra da arkasında durabilmek... Ne diyor Serdar Tatlı: "TV'de görünce üzüldüm." İş işten geçmiş, atı alan Üsküdar'ı bulmuş... Ben de Tatlı'ya üzüldüm. Çünkü Nobre'nin oyununa gelmiş ve "aldatma olayı" yemiş... Ha... Böyle şeyler olmaz mı? Olur tabii. Hepimiz aldatmacayı yutabiliriz... Şimdi bunu bir kenara bırakalım. Ulusoy'un Blatter olayına bakalım.... Doğru-yanlış. Ulusoy biz de adettir deyip İsviçre mahkemesi öncesi FIFA Başkanı Balatter'in elini öpüvermiş. İddianın biri bu. Diğeri de Ulusoy'un açıklaması: "Öpmedim ama geleneklerimizde var. Öpsem ne olur." İki görüş de aynı kapıya çıkıyor. Bir arzumuz için el öpüyoruz. Hani derler ya, el öpmekle dudak aşınmaz. Dudak aşınmaz da neler olur bir bakalım. Amaç ne? Blatter'in elini öpüp cezayı almışız. Şimdi madalyonu ters çevirelim. Sen de benim elimi öp senin de işin görülsün. Kim Ulusoy'un elini öpecek? Kulüplerimizin temsilcileri... Eh be kardeşim bu mantıkla yola çıkarsak Galatasaraylısı, Beşiktaşlısı demez mi? Hangi Fenerbahçeli Federasyon Başkanı'nın elini öptü, diye... Der, hem de bal gibi der. Düşünce bu olunca sonuçları da böyle oluyor ne yapalım? Bunun için ben Serdar Tatlı'ya üzülüyorum. Üzülüyor diye... Nasılsa birileri birilerinin elini öpecek. İşler bu kulvarda özümlenecek... Oysa, İsviçre mahkemelerine düşecek saçmalıkları yapmasak, bu yönde kendimizi terbiye etsek de, kimsenin elini öpmesek. Ya da pozisyonu iyi takip eden hakemler yetiştirip de Nobre ve onun gibilerinin oyununa gelmesek. Kırılmaz mı yutturmacıların belleri? Kırılır, hem de çatır çatır kırılır. Bunları da göreceğiz, zaman su gibi akıp gidiyor.