Yılmaz Vural, çok renkli bir kişiliğe sahip. Yıllar önce Almanya'da tanıştık. O günden bu güne, kendisinde en küçük bir kişilik değişikliği olmadı. O zaman neyse, şimdi de o. Bir bakarsın güler, bir bakarsın asabiyetin bütün azgınlıkları olur yüzünde... Bazen sahadaki şişeye, futbolcusuna veya seyirciye tepki koyar, birkaç saniye sonra gülücükler dağıtır. Ne var ki, gülümsemesi düşüncelerinin değiştiğini göstermez. Bir televizyon programında, "Allah'tan başka kimseden korkmam" diyerek anlatıyor. Fanatik taraftarlar yöneticilere, "Ya bize para verirsiniz ya da maçta küfür ederiz" diye baskıda bulunuyorlarmış. Yılmaz Hoca, "Bunlar taraftar falan değil, düpedüz istismarcı" diyerek bir gülümsüyor, bir suratını buruşturuyor. Bu sene uygulamaya konulan ceza sistemine göre statta küfür ettin mi, bedelini doğrudan doğruya kulüp, bir başka deyişle kulüp yöneticisi cebinden ödüyor. Öyle ya, kulüplerde zaten para yok, zar zor transferler yapılır, öyle böyle maaşlar ödenir. Bir de bunlar yetmiyormuş gibi, parası olmayan kulüplerde bu cezaları yöneticiler ödeyecek. Bu seneki küfür konusunun cezası işte böyle... Tribünlerde muhteşem taraftar (!) basacak küfürü, cezayı yöneticiler ödeyecek. Şimdi şu fırsatçı taraftar zekâsına bak. "Şükürler olsun, bana yeni bir mangır kapısı çıktı" diye ellerini ovuşturuyor. Ya bana para verirsin, ya da tribünde basarım küfürü... Olur mu bu? Bizim memlekette olur... Ben hukukçu falan değilim. Ama Yılmaz Hoca'nın feryadını kolay anlıyorum. Dünyanın neresine giderseniz gidin, hangi sistemle adalet dağıtırsanız dağıtın, suç kişiseldir. Yani ben suç işleyeceğim, cezasını başkası ödeyecek! Nerede görülmüş bu? İşte bizim memlekette görülür. Tribünde basacaksın küfürü, mangırları ödeyecek yöneticiler. Konunun özünde, sorumluların bu tür suçlardan uzak durmaları yatıyor. Şimdi kim tribüne girecek de, küfür edeni bulacak da, onu savcı, sonra da hakim önüne çıkaracak da, gerçek suçlu hakettiği cezayı alacak. Bu uygulamalar aralıksız sürsün de, bunu yapanlar "Aman abi, işin sonu kodes" falan deyip edeplice maçını seyretsin, ya da mafya bozuntuluğuna soyunamasın. Soruyorum; hangi güç, hangi otorite bunu yapabilir? Bence BMC... Yani hiçbir otorite. Yılmaz Hoca'nın sinirliyken birden bire neden gülümsediğini şimdi daha iyi anlıyorum. Kolay iş mi, asabın bozulmuş, hışımla yerdeki su şişesinden, şundan, bundan hırsını alırken birden bire gülümsemek. Kolay değil tabii. Ama Yılmaz Hoca bunu başarmış. Nasıl başardın diye kendisine soracak değilim. Bu başarılı futbol adamı kimbilir neler gördü, neler yaşadı sektöründe. Belki önceleri sadece kızıyordu. Baktı ki bir işe yaramıyor, baktı ki işler langır lungur gidiyor, kızgınlığımın peşine gülmeyi de koyayım da, kendi kendimi yemiyeyim demiştir belki de. Eğer bu kendisine iyi geliyorsa, rica ediyorum bizlere de öğretsin.