Sonbaharın insan üzerindeki etkisi nedense diğer mevsimlere göre daha fazla hissedilir. Sebebini ben şöyle açıklayabiliyorum. Yazın sona ermesi, tatillerin geride kalması, yoğun bir iş döneminin tekrar önümüze gelmesi. Mesela sonbahardan kışa geçerken, yazdan sonbahara geçişteki hüznü asla yaşamıyoruz. Hatta kışın gelişini sonbahar bize alıştırdığı için böyle oluyor. Beşiktaş'ı üç yıl üst üste şampiyon yapan Gordon Milne'e bir röportajda sorular sorarken, "Akın" dedi, "Futbol bu kadar zor bir oyun değil, önemli olan hücumda ve savunmada rakipten bir fazla oyuncu bulundurmak." Bu tanımlamayı kurallara uygun bir şekilde uygularsak zaferler kolaylıkla sağlanabiliyor. Bazen düşünüyorum da Gordon Milne futbolu ne kadar basit tarif edivermişti. Mevsimlerin dönüşleri de bizlere basitmiş gibi geliyor tabii. Yazdan sonbahara geçerken hüznü, sonbahardan kışa geçerken sıkıntıyı, kıştan yaza doğru giderken de umutları yaşamıyor muyuz? Sonuçları bizi sadece etkiliyor ve o zaman mevsimleri algılayabiliyoruz. Stankoviç de Beşiktaş'ı çalıştırırken Gordon Milne'e benzer açıklamalar yapıyordu bazen. 1984 Fransa Avrupa Futbol Şampiyonası'ndan sonra bir gün demişti ki, "Değişen futbol sistemlerinin ardından orta sahaya pahalı futbolcular bulun, ben de Beşiktaş'ı Fransa gibi oynatayım." Ne kadar basit cümleler değil mi? Orta sahaya pahalı futbolcular bulun.... Hem Gordon Milne, hem de Stankoviç'in basit tanımlamaları, mevsimlerin birbirlerine basit geçişi gibi algılanıveriyor. Oysa mevsim dönemeçlerinde meydana gelen evrensel fizik kurallarının nasıl gerçekleştiğini hâlâ bilmiyoruz. Aynı şekilde rakip yarı alanda bir fazla futbolcuyu bulundurabilecek futbol becerilerini de gerçekleştiremiyoruz hâlâ. Milli maçlar döneminde kimin kadroya çağırılıp çağırılmadığını tartışıyoruz. Milli Takım'ın nasıl oynaması gerektiği konusunda tartışmalar oluşturuyoruz. Savunmada rakipten bir fazla futbolcu bulundurabilmek becerisi Gordon Milne'in basit ifadesi kadar kolay olmuyor. Bunu başarabilmek için inanılmaz bir çalışma ve uygulama gerekir. Futbolcunun fiziksel, teknik ve zekâ kapasitelerinin yanı sıra, hocanın onlara vereceği taktikler aynı zamanda takım ruhunu geliştirebilecek motivasyonlar. Biz hâlâ takımlarımızın hangi futbolculardan oluşup oluşmadığını tartışıyoruz. Bilmiyoruz ki rakipten bir fazla futbolcuyu geride ve ileride bulundurabilmenin zorluklarını. Yazdan sonbahara geçtik ya, hele bu günlerde soğuklar kendini şöyle bir hissettirdi ve içimize yine bir hüzün düştü. Eğer mevsimlerin gizemini, futbolun olumlu öğelerini adam akıllı öğrenebilirsek yarınlara belki de daha objektif bakacağız. Lütfi Arıboğan Lütfi Arıboğan Basketbol Federasyonu Başkanlığı'na adaylığını açıkladı. Düzenlenen basın toplantısında hedeflerini de bildirdi. Buraya kadar herşey normal. Arıboğan'ın söylediği ilginç bir nokta var. Diyor ki; "Turgay Demirel'in ekibi gayet iyi. Ben işbaşına gelirsem bu arkadaşlarla yoluma devam ederim." Pek alışkın olmadığımız bir görüş. Biliyorsunuz, sporu yönetirken bu görevlere talip olanlar ekiplerini de beraber getirirler. Arıboğan mutlaka işbaşına gelirse kendi çalışma arkadaşlarını da devreye sokacak. Ne var ki yarışmalarda "Sezar'ın hakkını Sezar'a vermek" de bir özveri değildir. Arıboğan burada Turgay Demirel'in hakkını teslim ediyor. İşin sevindirici yönü, bana göre daha da değişik. Önemli olan basketbolun kimlerin elinde bulunduğu. Son yıllarda sporcularımızın NBA'e transferleri, Türkiye'de Avrupa Basketbol Şampiyonası'nın yapılması, 2005'te Avrupa Bayanlar Basketbol Şampiyonası'nın gerçekleştirilecek olması, Milli Takımımız'ın Avrupa ikinciliği, basketbolun doğru yolda olduğunu göstermiyor mu? Geriye kalıyor vizyon meselesi. Arıboğan yeniliklere ve özellikle basketbolun yaygınlaştırılmasına çalışacağını söylüyor. Böyle bir altyapıya sahip basketbol sporunun yeni vizyonlarla katlayarak performansının yükseltilmesi mümkün mü? Basketboldaki tablo gayet güzel. Biz seçimlerde tüm adaylara başarılar diliyoruz. Hipnoz! Selçuk Üniversitesi Psikososyal Alanlar Anabilimdalı Başkan Yardımcısı Doç.Doktor Yalçın Kaya Beşiktaş'a çözümü buldu. Dün gazeteniz Türkiye'de yayınlanan habere göre, Beşiktaş'a hipnoz uygulayınca işler tıkır tıkır düzelecekmiş. Bilimsel olarak doğru bir yaklaşım. Çeşitli olaylarda son derece olumlu sonuç veren bir olay. Yalnız Yalçın Kaya bunu futbolculara uygulayalım diyor. Oysa bana göre hipnozu yöneticilere uygulamak lâzım. Belki o zaman doğru transferler yapmayı, uygun hocalar getirmeyi, programlı işler gerçekleştirmeyi öğrenebilirler.