Hepimiz ciniz ya... Kendimize göre haklıyız. Adam kafayı vuruyor Serdal'a, burun gitti. Ardından, burun kıran, mahkeme kapılarında "Anama küfür etti" diyor. O sırada binlerce Beşiktaş taraftarı kaleci Şenol'un annesinin hatırını soruyor... Pekii Şenol ne yapıyor? Carew ve Beşiktaş'ın motivasyonunu bozacağım diye bir sürü hareket. Şenol'a soruyorlar, "Arkadan güvenlikçiler anama küfür ediyor" diyor... Şu rezalete bakın. Herkes birbirine çamur atıp duruyor. Sanki hepsi ak sütten çıkma kaşık. Medya dersen bir başka. Çoğu saflarda yer tutmuş, olaydan nemalanmaya çalışıyorlar. Şenol zaten bahane arayan Beşiktaş seyircisini kışkırtır. Zaten tozdan nem kapmaya alışmış seyirci şarlar. Zaten bu olayları kurt gibi bekleyenler kalemlerini sivriltir. Sonra suçlu ararlar. Arayalım bakalım, birisi "Suçlu ayağa kalk" dediği zaman hangimiz yerimizde oturabileceğiz?.. Rapor Beşiktaş - Sakaryaspor maçının hakem ve gözlemci raporları açıklandı... Maç sonrası soyunma odası koridorlarında arbede yaşanıyor. - Sahaya seyirciler girdi. - Serdal'ın burnunu kıran kaçırıldı. Kaleci Şenol'a kale arkasından küfür edildi... Kısaca bunlar... Hani maçtan önce güvenlik toplantıları vardı.. Özel güvenlik diye getirilenlere bundan sonra kimler, nasıl güvenecek? Bunların hepsi fasa fiso... Zincirin birinci halkası ne ise, sonuncusu da o.. Hani bazen sızlanıyoruz ya, çoluğumuzu - çocuğumuzu maça nasıl götüreceğiz diye... Boşuna sızlanmayın, ne yazık, böyle gelmiş böyle gider... Ne olacak halimiz? Suya yazı yazılır mı? Yazılmaz. Ama yazıyormuş gibi yapabilirsiniz. Rüşvet de, şike de, teşvik de bunun gibi bir şey. Var olmasına var da kanıt yok. Bunu Başbakan da bilir, 3.Lig'deki bilmem ne sporun malzemecisi de... Bana göre dert, futbol ticaretleşmeden önce hoşgörü ile başladı. "Bizim mahallenin takımı... Bizim şehrin takımı... Canım insanlar eğleniyor, idare ediverelim" gibi anlayışlar bugüne geldi. Ticaretleşmeden önce belki bu düşünceler hoş görülebilirdi ama para ile azmış sektörü şimdi de geçmişin sevimli hoşgörüleri ile denetlemek mümkün değil. Baştan kurumlaşamamanın, baştan hoşgörüyü yanlış kullanmanın bedelini ödüyoruz. Altmışlı yılların ortası idi galiba. Vefa küme düşmüştü. Başbakan İsmet İnönü... Vefa takımının yöneticileri ziyaret ediyorlar Paşa'yı. "Federasyona talimat verin de bu sene düşmekten bizi kurtarsın" diyorlar. "Nereden düştünüz?" diye soruyor Paşa. - Ligden... "Düşerken bir yere tutunamadınız mı?" diyor esprilerle. İsmet İnönü tabii ki ligden düşmenin ne olduğunu biliyor. Sonunda "Bu federasyonun işi, ben karışmam diyerek noktalıyor konuyu. Sonradan özel statülerle lige yükselen takımları da biliyoruz. İşi hafife almakla almamak arasındaki dengeleri bir türlü çözemeyen bizler, şimdi şike karşısında apışıp kalıveriyoruz. Her şeyden önce bunun ahlâki bir değer olduğunu hatırlatmak lâzım. Ardından sporun da birleştirici özelliklerini kavramak gerekir. Bu basit iki cümlenin taşıdığı anlamları yitirmiş olmak insanı üzüyor. Bunun dışında "Nereye gidiyoruz?" sorusunu da sağduyulu insanların zihninde oluşturuyor. Ellili yılların ortalarında Kütahya'da oynanan bir lig maçında çıkan kavgayı dönemin Valisi Fahrettin Akkutlu'nun bedenini ortaya koyarak nasıl durdurmaya çalıştığını da hatırlıyoruz. O zaman ilkel bencilliklerle meydana gelen olayları, günümüzde ticaretle azmış sektörde farklı tedbirlerle önleme zamanın geldiğini artık anlamalıyız. Şimdi TBMM Soruşturma Komisyonu'na çok büyük görevler düşüyor. Komisyon meydana gelmiş şike ve terör olaylarını gerçekleştirenleri ortaya çıkarma çabalarının yanı sıra, hükümete de ticaretle devleşmiş sektördeki bu çirkinliklerin önünü alabilme yöntemlerini de sunmalı. Zira Türkiye'de konuyu çözebilecek başka bir kurum da kalmadı. Olanlar ya yeterli düzenlemelere sahip değil, ya da konunun içinde ezilmiş, yok olmuş kurumlar. Ahlâki değerleri unutup, sporun birleştirici özelliğini zaten kaybetmiş olduğumuz bu günlerde, yasal tedbirlerle çıkış bulmak da zorumuza gidiyor ama yapacak bir şey kalmadı, ne yapalım.