Dünya Gençler Futbol Şampiyonası'nda Genç Milli Futbol Takımı'nın kendine güvenden uzak futbolunun gencecik bedenleri nasıl yiyip bitirdiğini gördük. Oysa 17 yaş altı gençlerin daha önceki başarılarına bakınca iki yaş grubundaki farka anlam veremedik. Ayrıca şu sıralarda Ümit Milli Takım'ın Akdeniz Oyunları'ndaki performansı da fena değil. A Milli Takım'a gelince onlar da şöyle böyle gidiyor. Bu bir istikrarsızlık. Nasıl çözülür veya çözülemez, göreceğiz. Bu takımlardaki farklılığı sadece onlara hükmeden teknik kadrolara bakıp yorumlayamayız. Ersun Yanal'ın Milli Takım'ın başından ayrılması da öyle.. Şenol Güneş'in karizma eksikliğinden yıpratılması da... Neler oluyor, nasıl oluyor Milli Takım'ın patronları teker teker gidiveriyor? Bir Hakan Şükür mü Ersun Yanal'ı bitiren, yoksa Milli Takım'ın başarı çizgisi mi, ya da Şenol Güneş'in karizması mı veya Milli Takım'ı dünya üçüncüsü yapması mı? Dünya Gençler Futbol Şampiyonası'nda Almanya - Brezilya maçında Almanlar'ın teknik kapasite eksiklikleri ve Brezilyalılar'ın fizik güçleri değişmiş miydi diye seyrederken düşündüm bunları. Oysa o sırada Milli Takım'a yeni patron aranıyordu ve başkan Levent Bıçakçı'yla Fatih Terim Bodrum'da pazarlık yapıyordu. Sayın Bıçakçı bu görüşmenin ardından Bodrum'da tesadüfen bulunduğu açıklayarak Milli Takım'a getirilecek teknik adamın ayağına gitme izlenimlerini yok etme peşindeydi. Tıpkı Ersun Yanal ve Şenol Güneş'in görevlerinden ayrılmalarındaki "kargaşa" gibi. Gençler maçındaysa Alman Milli Takımı'nda teknik kapasite özelliği yükselmiş bir futbolcuya rastlayamadım. Sanıyorum ki; 1982 yılından beri Almanya'nın bu konudaki çabaları hâlâ sonuçlanmamış. Yine düşünüyorum, bu sorun şimdi Alman futbol eğitim merkezindeki sorumluları kara kara düşündürüyor. Oysa Brezilya Genç Milli Takımı'nda ciddi bir fizik güç üstünlüğü vardı. Almanlar'la aynı yıllarda giriştikleri yenilenme çabasını başarıyla sonuçlandırmışlar. Bu da gösteriyor ki, önümüzdeki yıllara Brezilya yine damgasını vuracak sambasıyla dünya futboluna... Çalışmadan, emek vermeden, kurumlaşmadan başarılar gelmez kolay kolay... Milli Futbol Takımlarımız'ın yaş gruplarındaki istikrarsızlıkları, gidip gelen teknik patronların azil ve atamalarındaki bilinmezlikler insanın içini sıkıyor. Şimdi yeni bir Fatih Terim dönemi başladı. Terim'in parolasıysa "Tek başına sonuna kadar yetki..." Olması gereken de bu. Ne var ki, benim korkum kurumlaşmamış müesseselerde tek başına yetkilerin hüsranla bitebileceği, hatta felaketlere bile gidebileceği. Mâlûm ya Bodrum'da tesadüfen yapılan görüşmenin İstanbul'da tatlıya bağlanması gibi... Sıcak paranoyası Oldum olası insanların yaz gelince neden sıcaklara gittiğini bir türlü anlamam. Hani yurdun buradan Güney bölgelerinde yaşıyorsanız yapacak bir şey yok. Oralarda yaz sıcak geçiyor ve insanlar bunlara razı, ne yapsınlar? Yaylalara falan kaçıyorlar sıcaklarda. Ya serin yerlerde yaşayanlar? İşte onlara akıl sır ermez. Ver elini Güney... Yanmaya, kavrulmaya... Geçen yaz Datça'da görmüştüm oraya yerleşmiş yabancıları. Aynı bizim gibi olmuşlar. Pazar alışverişinden dönerken hepsinin yüzü gözü kan çanağıydı. Hatta bize göre dik yürürler, hepsinin kamburu çıkmış sıcaktan. İnsanın dünya para harcayıp kendisine eziyet etmesini bir türlü anlayamayanlardanım. Ben böyle diyorum ya.... "Peki sen ne yapıyorsun?" diyeceksiniz. Utana sıkıla söyleyeyim, ben de eziyet çekmeye Güney'e gidiyorum. Ne yapayım, herkes öyle yapıyor da. Yalnız bir tek bizim sevgili müdürümüz Sadık Söztutan tatile Kars'a gitmiş de ondan aklıma geldi bu sıcak paranoyası... Ucuz olsa olmaz mı? Futbol mutbol yok da insan sıkılıveriyor. Televizyonda ne kadar şöyle böyle futbol kırıntıları varsa, bakıyorum şimdi herkes onların peşinde. Yani şu futbolun bütün üst düzey organizasyonlarını kaldırsan bu oyunu sevenler bir şeyler yapıp mutlaka heyecan ortamını kendileri için oluşturuverecekler. İnanın kendi aralarında lig kurup günlerce onun peşinde koşup heyecanlanacaklar. Haklılar da... İçlerindeki heyecanı, taraftarlığı nasıl alt edecekler? Gerçekleştirdikleri hayallerle... Bazen düşünürüm yılda milyarlarca dolar harcanan bu sektörden de aynı hazzı almıyor muyuz diye? Cevap aynen kocaman bir "evet." O zaman? O zamanı, bu zamanı yok. İster bedava, ister parayla biz bu heyecanı seviyoruz ve oluşturuyoruz. İşte bu kadar... Ne var ki biraz daha ucuz olsa daha iyi olmaz mı?