Yeni patron arayışları

A -
A +

VİZYON: Gösterim... VİZYON SAHİBİ: İleri görüşlü, geniş görüşlü, ufku geniş... KARİZMA: Büyüleyicilik, etkileyicilik... KARİZMATİK: Büyüleyici, etkileyici... Bu sözcüklerin anlamı Türk Dil Kurumu'nun sözlüğünde bu şekilde veriliyor. Şenol Güneş Milli Takımlar Teknik direktörlüğüne getirildiğinde bu yönleriyle çok eleştirildi. "Vizyon sahibi değil" denildi. "Karizmatik değil" denildi. Sonuç olarak eleştirenler tarafından Milli Takım'a lâyık görülmedi. Oysa o, Milli Takımımız'a Dünya 3.lüğünü getiren hoca oldu. Bunları neden yazdım? Gerçekten Milli Takımımız'ın başına getirilecek teknik adam kriter olarak bu sözcüklerle mi belirlenecek, yoksa değişik kıstaslar ele alınacak mı? Değişik kıstaslar deyince bir tek konu var, o da teknik adamın futbol bilgisi ve kültürü. Tabii ki Milli Takım'ın başına herhangi bir insan getirilmeyecek. Bu nedenle olayın bu yönünü bir tarafa bırakalım. Geriye kalan karizmatik ve vizyon sahibi olguları. Karizmatik olmak sözcük anlamıyla büyüleyici ve etkileyici olarak ifade buluyor. Bunu biraz eşeleyince tipik örnek Fatih Terim. Onun belki büyüleyici bir yönü yoktu ama etkileyiciydi. Bunu davranışlarıyla, söylemleriyle zaman zaman taşkınlıklarıyla hep öne çıkardı. Bu futbolumuza ne kazandırdı? Sahiplenme ve güvenilirlik... Gelelim vizyon sahibi olmaya. Sözlük ne diyordu? İleri görüşlü, geniş görüşlü, ufku geniş. Öyle sanıyorum ki Milli Takımımız'ın patronunu belirleyecek en önemli kriter bu olmalı. Milli Takım dediğimiz zaman futbolcusu bol, en iyileri belli bir ekip akla gelir. Şimdi siz istediğiniz futbolcuyu alacaksınız ve onları arkasındaki büyük kamu oyu desteğiyle birlikte yönlendireceksiniz. Mesele burada yatıyor. Teknik adam ileri görüşlü olacak ki; takımın devamlı heyecanlı ve ilgiyi üzerinde tutabilsin, gelecekteki adayları rakiplere göre ve onların güçlerine göre yönlendirebilsin. Ufku geniş olacak ki; dünya 3.sü olmuş bir Türk Milli Takımı'nı uluslararası arenada daima önde bulundursun. Milli Takımımız'ın gücü konusunda rakiplerimize korku verebilsin. İsmi geçen bir Ersun Yanal ve Raşit Çetiner var. Eğer bunlar olmazsa yabancı bir teknik adam. Kriterlere baktığımız zaman Raşit Çetiner'in Ümit Milli Futbol Takımı'ndaki başarılarını görüyoruz. Sadece bu başarı Raşit hoca için yeterli mi? Zira uluslararası arenada kariyeri belirleyecek en önemli öğe, en üst düzey karşılaşmalarda görev almak. Raşit hoca henüz bu fırsatı bulamadı. O, A Milli Futbol Takımımız'ı çalıştırmadı. O, kulüpler düzeyinde uluslararası arenada boy gösterme fırsatı bulamadı. Bunlar Raşit Çetiner'in handikapları. Ersun Yanal ise Gençlerbirliği takımıyla son yıllarda çıkışlar yapıyor. Dikkat edilirse Ersun Yenal'ın başarıları daha çok ağırlık derecesi yüksek maçlarda görülüyor. Bu onun için bana göre artı puan. Çünkü ülkenin en seçkin futbolcularını toplayıp yönetecek olan bir teknik adam için bu sporcuları motive edip en üst düzey gösteride yönlendirmek bir beceri. Gönlümüz ülke insanlarından birisini arzu ediyor. Küreselleşmenin moda olduğu günümüzde tabii ki yabancı hocalara da açığız. Vizyonun ve karizmanın önemsendiği bu görev için sadece hocalarda söz konusu özellikleri aramak yeterli olamayacaktır. Aynı nitelikleri bu hocaları seçecek futbol federasyonu yetkililerinde görmemiz gerekir. Aslında onların vizyonu hocayı belirleyecektir. Parmak boyası Seçim olduysa yine parmağımız boyandı. Kiminin fiyakası bozuldu, kiminin estetiği. Hatta Kenan Evren bile bu konuda tedbir almış parmağını kremleyip gitmiş boyası kolay çıksın diye. Oysa olay içimizden bizi yaralıyor. Bizi potansiyel sahtekar ilan ediyor. Hepimiz devletin gözünde birer potansiyel sahtekarız. İşin acı tarafı bu. Gazetelerden öğrendiğimize göre iki defa oy kullandığını söyleyen çocuğunu baba ihbar ederek polise veriyor. Ve babanın parmağı da boyalı tabii. Peki seçim sahtekarlıklarını nasıl önleyeceğiz, konu bu. Ben de diyorum gerçek sahtekara bizi ortak etmeyin. Nasıl bir yöntem bulursanız bulun ama vatandaşı sahtekar yerine koymayın. Fedakârca ama eğitimsiz Ali Göbelek isimli katil zanlısı Adana'da silahlı bir şekilde polis tarafından yakalandı. Ali Göbelek iddiaya göre Almanya da 5 kişinin katil zanlısı. Olayın bu tarafını bir yana bırakalım... Beni ilgilendiren ve düşündüren bu kişinin yakalanma sırasındaki görüntüler oldu. Televizyondaki görüntüler aynen şöyle. Ali Göbeleğin sol elinde tabanca birkaç adım ötesinde polisler. Birden bire polis fedakar bir şekilde zanlının silahlı eline atlıyor. İşte o anda olay yaşanmış bitmiş olmasına rağmen yüreğim hop etti. Çünkü şahıs sol elindeki tabancayı sağ eline alıyor. Bu defa diğer polisler zanlının üzerine atılıyor, elindeki tabancayı almaya çalışıyorlar... İnanın Ali Göbek'in elindeki tabanca ile polisle giriştiği mücadele en az 3 saniye sürüyor. Zanlı tetiğe bassa birkaç polisin hayatı orada noktalanabilir. Polisin canı pahasına giriştiği mücadele her türlü fedakarlığın üstünde. Bu fedakarlık da her türlü takdirin üstünde. Ne var ki bir eğitimsizlik örneği sergiledi olay. Allah'tan zanlı tabancasını ateşlemedi. Biraz eğitim, biraz bilgi bekliyoruz...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.