Liglerin sonu yaklaştıkça, hakemlere yüklenmek usuldendir. Adet gene yerini buluyor. Kendimi bildim bileli; geçmişte hiçbir yıl yoktur ki, "Bu hakemlerle bu lig bitmez" denilmesin. Hakemlerden şikayet hobisi, yalama oldu. Artık kim ne derse desin; milletin bir kulağından girip, öbür kulağından çıkmakta... Lucescu gibi biri şikayet etse de; kimse tınlamıyor, kimse dinlemiyor. Yakın geçmişteki bazı yılları dikkate alırsak; bu yılki hakem olaylarının eskisi kadar yıpratıcı olmadığını farkedebiliriz. 5 yıl önce durum çok daha vahimdi. Bu yılki hakem tartışmaları; "Haklarını arayanların" değil, "Başarısızlıklarına kılıf arayanların" mücadelesiyle geçti. Yeterince inandırıcı olamadıkları için; beklenen tansiyon yüksekliği, fazla oluşmadı. Bu yüzden de, ucuz atlatılmış bir sezon oldu. Türkiye'de futbol, Özal sayesinde özerkliğe kavuşunca; enteresan bir tablo oluşmuştu. Amatör ve Profesyonel diye, 2 ayrı federasyon vardı. Birinin başında Şenes Erzik, diğerinin başında Halim Çorbalı bulunuyordu. Gariplik bu kadarla da kalmamıştı. 2 federasyonun yanında, 2 tane de Merkez Hakem Komitesi vardı. Birinin başkanı Özcan Gürkaynak, diğerinin başkanı Talat Tokat'tı... Genel müdürlüğe bağlı olanında 600, özerk olanında 1050 hakem bulunuyordu. Her iki taraf da ayrı ayrı hakem kursu düzenliyordu. Ancak hakemler, 2 ayrı MHK tarafından farklı standartlarda yetiştirildikleri için, aralarında bütünlük yoktu. UEFA; profesyonel futbol federasyonunu muhatap almıştı... Bu yüzden Şenes Erzik'in hakemlerini resmi hakem kabul etmişti... Devletin elindeki hakemlerin ise, sadece adı hakemdi... Uluslararası anlamda hiçbir resmi kimlikleri yoktu. Kural değişikliklerinden haberdar edilmiyorlardı. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'ne bağlı Futbol Federasyonuna'na bu şartlarda bağlı olan hakemler, kısaca DAL diye bilinen Deplasmanlı Amatör Lig'de yeraldıkları için; onlara "Dallama hakem" deniyordu. Bu iki başlılık, tam bir komediydi. Sonra yanlıştan dönüldü, amatör ve profesyonel futbol, yeniden tek çatı altında toplandı ama; sıkıntısı bir süre daha devam etti... Çünkü Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'ne bağlı olarak eğitim gören hakemler de, özerk federasyon çatısına geçmişti. 2 ayrı MHK'nın hakemleri tek çatı altında birleşince, ortalıkta 2 bine yakın hakem fink atıyordu. Bu, şaşılası bir Avrupa rekoruydu. Tek standartta yetişmedikleri için, ortaya kalite sorunu da çıktı. İşte hakemlik o dönemlerde ağır yara aldı. Sayılarının azaltılması ve kalitenin yükselmesi de, kolay olmadı. Kayıp yıllar yaşandı. Türkiye'nin gelmiş- geçmiş en başarılı, en çağdaş ve en dinamik MHK Başkanı olan Ahmet Güvener; en zor dönem yaşanırken, Türk hakemliğinin revize edilmesinde, yeni bir Milad sayılabilecek çabaların başlangıcı oldu. Türkiye o günlerde ciddi bir hakemlik kaosunun içinden yeni çıktığı için; Güvener'in değerini anlamakta zorlandı. Sırf medenice "G.Saraylı" olduğunu açıklaması yüzünden, onu harcadık. Hakemliğimiz daha iyi olabilecekken, hızını kestik. Her şeye rağmen, onun çağdaşlık yolunda geride bıraktığı tortu; hâlâ ürün vermeye devam ediyor. Evet, hakemler gene tartışma konusu.. Ama geçmiş yılllardaki gibi, onlara karşı terör havası estirilemiyor. Çünkü; genelde başarılı bir sezon geçirdiler. Daha az hatalılar ve daha çok cesurlar. Eskiden onlardan haklarını arıyorlardı, şimdi başarısızlıklarına kılıf arıyorlar. Fark burada!