Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Refah Partisi'nin kapatılması hakkındaki, Türk Anayasa Mahkemesi'nin kararını tasvip etmesi bazı çevreler tarafından memnunlukla, belirli çevreler tarafından kızgınlıkla, şu sırada bu konularda ihtiyatlı hareket etmek mecburiyetini duyan "Yenilikçi"ler tarafından da buruk karşılandı. Bu burukluğun sebebini anlamak kolay: Yeni kurulacak parti bundan sonra söylem ve hareketlerinde çok dikkatli ve ihtiyatlı hareket etmek zorunda. Sembolik karar Önce belirtmek gerek; AİHM, bizim Anayasa Mahkememizin kararına karşı çıkmış olsa idi ve hatta Türkiye'ye demokrasi ve insan hakları ayıbı işlediğimizi tescil ederek, para cezası kesmiş olsaydı da, bu mahkeme uluslararası bir üst temyiz mahkemesi olmadığı için, hiçbir şey değişmeyecek, Refah yeniden açılmayacak ve Necmettin Erbakan'ın siyasete dönüşü ve Saadet Partisi'nin liderliğine geçmesi, gene de mümkün olamayacaktı. Hoca, hep horladığı Batı kulübüne sığınarak AİHM'de açtığı davayı kaybetmekle siyasete dönüşü ve Saadet Partisi liderliği 2003 yılına kadar kapanmış oldu. Şimdi Erbakan ve Refahçılar AİHM kararına itiraz ederlerse ve bu itiraz ciddi bulunursa, dosya Yargıtay mahiyetindeki 17 yargıçtan oluşan Genel Kurul'a gönderilecek. Kararın tartışmalı olması bekleniyor; bozulması da mümkün. Unutulmaması gereken bir şey daha var: AİHM'nin bu kararı, eğer FP'liler gene orada dava açarlarsa bu kapatma hakkındaki muhtemel kararını bağlamıyor. O davada Refah davasında mevcut unsurlar bulunacak mı? AİHM eğer dava önüne getirilirse, bambaşka bir karar verebilir. Anayasa Mahkemesi'nin, Refah'ı kapatma kararındaki gerekçeleri özetle şunlar: "Şiddet ve demokrasiyi yıkma çabaları savunulamaz. Siyasi yasaklar mantıklı ve sosyal bakımdan zorunludur. Şeriat ve çok hukukluluk Avrupa normları ile bağdaşamaz. Her devlet tehlikelere karşı önlem alabilir.. Şiddet ve demokrasiyi yıkma çabaları savunulamaz.. Siyasi yasaklar mantıklı ve sosyal bakımdan zorunludur. Laiklik demokrasinin olmazsa olmaz bir unusurudur. Parti kapatmak mümkündür; gereken şartlar oluşmuşsa, demokrasiler kendilerini korumak için parti de kapatır, siyasetçilere yasaklar da koyar." Mahkememizin kapatma kararındaki gerekçelere katılmamak mümkün olmadığı gibi, bunlara aşağı yukarı paralel ve daha da geniş evrensel açıdan yazılan AİHM kararının bütün gerekçelerine de katılmamak mümkün değil. Erbakan'ın, Şevki Yılmaz'ın, Hasan Hüseyin Ceylan'ın ve diğerlerinin Refah Partisi'nin, yaptıklarında ve söylediklerinde Erbakan'ın ünlü "kanlı mı olacak kansız mı?" sözlerinden başlayarak AİHM kararını haklı kılan çok şey vardı aslında! AİHM'nin bu kararında, son yıllarda dünyada İslamiyet'in maalesef esas ruh ve anlamına aykırı olarak siyasal ve köktendinci imajının rol oynadığı tahmin edilebilir. Şimdi, millet olarak asla tecerrüt edemeyeceğimiz mübarek dinimizin bundan sonra, Taha Akyol'un yazdığı gibi "her şeyden önce İslama samimiyetle, ruhani, kültürel, ahlaki ve felsefi zenginlikleri" ile muhafazası gerçek inananların görevi olmalıdır. Şüphem ve sıkıntım İçimde bir şüphe de var: Acaba AİHM, dünyada siyasal İslama ve köktendinciliğe karşı müsait bir ortam bulunduğu için kolay gelen bu kararı vermekle Türkiye'yi ilgilendiren ve ilgilendirecek davalarda, mesela Öcalan davasında, böyle bir içtihatla başımızı bağlamak, itirazlarımızı peşinen önlemek için mi bu kararı "kolaylıkla" ve belirli bir maksatla mı vermiştir? Ancak beni ilke olarak asıl rahatsız eden husus, milli egemenliğimizi ilgilendiren böyle bir konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin son kararı olumlu da olsa, söz sahibi olması ve bizim de, medya ve idare olarak bu "söze" bu kadar itibar etmemiz ve önem vermemizdir. Böylelikle AİHM Türk hükümetinin ve mahkemelerin kararları dolayısıyla bize cezalar kesmesi de peşinen kabulümüz oluyor. Bunların artık davası olmuyor! Öcalan davası Önümüzde önemli bir dava var. AİHM, 30 Ağustos'ta toplanarak Türk mahkemelerinin Öcalan hakkında DGM'nin verdiği ve Türk Yargıtayı'nın tasdik ettiği ve fakat Koalisyon Hükümetinin büyük bir tarihi hata işleyerek gerekli prosedürü işletmeyip, tasdik için TBMM'ye sevketmediği idam kararını ele alacak. AİHM, eğer bu davaya bakmaya karar verir ve sonunda da bu karar aleyhine kararını verirse ne yapacağız? Refah hakkındaki kararı alkışlamakla kendimizi bir bakımdan bağladığımıza göre "AİHM'nin kestiği parmak acımaz" diye sineye mi çekeceğiz. Öyle ya, başka seçenek yok gibi. Refah hakkındaki kararı kabullendikten sonra!.. Şimdiden biliyorum, idam kararı verildiğinde buruk olan, karar askıya alınınca tasvip eden liboşlarımız, haklı çıktıklarını iddia edecekler ve zerre kadar üzülmeyeceklerdir. Bölücülerin ve mitinglerinde Öcalan'a sahip çıkan HADEP'in de memnun olacağı muhakkak. Ya biz ne yapacağız?