Dünyadaki tek süper güç Amerika Birleşik Devletlerini, ne Rusya, ne de Çin çökertmeyecek; eğer, yeni Muhafazakâr Başkan George W. Bush, bu ülkenin ahlak yozlaşmasını, önleyemez, aileden başlayarak ahlaki değer yargılarını, ilk konuşmasında vadettiği gibi, yeniden yerlerine koyamazsa, Amerika'yı, Amerikalıların kendileri, daha doğrusu, Clinton döneminde egemen olan liberaller, liboşlar, içerden çökertecekler. Tarihte de büyük imparatorluklar hep ahlak dejenerasyonundan çökmüşlerdi! '68 kuşağı... Benim 1950'lerde tanıdığım Amerika, belirli ahlak kuralları, yüksek aile değerleri olan bir toplumdu. Ancak, ünlü '68 kuşağı orada da, ünlü Woodstoc rezaleti ile başlayarak, sonrası "bırakınız içeri ışık girsin!" nakaratı eşliğinde, bütün bu değerleri giderek kaybetti, ölçüsüz bür müsaadekârlık ve hedonizm havası içinde, türlü sapıklıkların, uyuşturucuların ülkesi haline geldi. Ünlü Tarihçi Arnold Toynbee yıllarca evvel "Tarihin İncelenmesi" (A study of History) adlı büyük eserinde tahmin etmiş; uygarlıkların çöküşünü, ülkelerde söz sahibi olan "seçkinlerin", giderek etkinliklerini kaybetmeleri, yerlerini proleteryaya bırakmalarını hazırlıyor. "Elit" tabakalar, kendi ahlak ve davranış normlarını bırakıyor, aşağı tabakaların ahlak -veya ahlaksızlık- telakkilerini, konuşma ve hayat tarzlarını benimsiyorlar ve giderek onlar gibi, avamca davranır ve konuşur oluyorlar. Amerika'da da tam bu süreç yaşanmakta: En seçkin kişiler bile eskiden, kendi aralarında bile ağızlarına alamadıkları ayıp kelimelerle, küfürlerle konuşuyorlar, Toynbee'nin tabiriyle "proleterleşiyorlar" Bugün Amerika'da eski "centilmenlik" normları da kalmamış. Bu durum filmlerde ve şarkılarda da yansıyor.1960'lara kadar filmlere girmeyen sahneler ve konuşmalar artık ahvali adiyeden! Eminem örneği Okullardaki cinayetler, büyük müzik, film ve TV şirketlerinin, şiddet ve sapıklıkları teşvik etmelerinin sadece bir göstergesi. Ünlü "Eminem" Amerika'da müziğin ve ahlakın ne seviyeye düştüğünün canlı bir örnegi Burada da liberaller aşırı müsaadekârlık ve "hoşgörüleri" ile bütün bu gelişmelerin yanında ve arkasındalar.. Bu tutumlarının son bir örneği; şimdi de mareajuanadan başlıyarak uyuşturucuların serbest bırakılmasını öneriyorlar. Kokain, Extasy, Heroin vb. daha sert uyuşturucular da sırada! "İnsanların kişisel tercihlerine karışılmamalı imiş!" Ve "Gay"lik... Bu toplumsal ahlaki düşüşün diğer önemli bir boyutu da, "eşcinselliğin", "Gay"liğin artması, adeta "üçüncü bir cins", meşru bir yaşam tarzı olarak, hatta kendi hizmet ve ürün sektörleriyle gittikçe yaygınlaşması! Eskiden de kapalı kapılar arkasında yatak odalarında var olan bu sapıklık şimdi, sere serpe sokaklara dökülmüş durumda ve "gayler", mesela subay ve öğretmen olmak hakları, biribirleriyle "evlenmek" hakkı gibi yeni haklar talep ediyorlar. Kendilerini topluma kabul ettirdiler ( Muhafazakâr Bush bile Beyaz Saray, Eşcinsel problemleri uzmanı aldı) genç kuşakları aynı yollara teşvik ediyorlar. Bunun için de GAY gençlere üniversitelerde özel burslar veriliyor . Kramer adlı eşcinsel ve AIDS'li bir yazar, Yale Universitesine, Eşcinsellik Etüdlerı Kürsüsü konulursa servetini vadetmiş. Üniversite idaresi bir süre direndikten sonra yardımı ve şartını kabul etmiş.. Şimdi YALE'de eşcinsellik okutulacak. Tabii arkasından başka üniversitelerde de... Geçenlerde ABD Yükek Mahkemesi, izcilik teşkilatının bir oymak beyini, eşcinsel olduğu için teşkilattan çıkarmak kararını tasdik etti, ama şimdi bazı yerel okullar tesislerini, GAY'lere ayrımcılık yaptığı gerekçesiyle izci etkinliklerine açmamakta direniyorlar. Bizde de yayılıyor!.. Bu, aslında müptezel konuyu, "komşuda pişer bize de düşer" endişesi ile ve özellikle de Can Dündar'ın son bir yazısı dolayısıyla, ele alıyorum. Zira GAY'lik, kendi Web Sitelerini iftiharla kuracakları kadar yayılıyor bizde de! DÜNDAR kardeşimizi, MHP Milletvekili Mehmet Gül'ün geçenlerde "Tarkan keşke eşcinsel olmasaydı onu daha fazla severdim" diyecek olmuş. Vay sen misin bunu söyleyen, hele Nazım Hikmet'e "Vatan Haini" dediği için zaten liboşların kara listesinde olan Mehmet Gül, şimdi nerde ise linç edilecek!. Parantez arasında, Gül'ün Kemal Derviş hakkındaki iddialarını, ne uslup ne de vakıa olarak doğru bulmadığımı söylemeliyim. Ama, Tarkan hakkındaki üzüntüsüne ben de, içimden, katılıyordum. Ancak eğer Tarkan, hallerine rağmen gerçekten eşcinsel değilse ve bunu açıkça söylerse, hatta utandığı için cinsel tercihini gizliyorsa da, bundan da ancak memnun olurum... Fakat, Can Dündar'ın savunma ve iddiası bu değil... O satırlarca, tarihteki ünlü eşcinselleri -veya eşcinsel olduklarını tahmin ettiklerini- saymış, adeta GAY'liğin methiyesini yapmış, bunun bir sapıklık olmadığını ima etmiş... Acaba gençlere "bakın bu zararlı bir şey değil!" mesajını mı veriyor? Malumu ilam!.. Eşcinselliğin, doğaya ters bir sapıklık ve yaygınlaşmasının da türlü belaların (AIDS gibi) ) kaynağı olduğuna da inanıyorum... Herhalde Türkiye'de de başımıza "eşcinsellik hakları" talep ve gösterileriyle çıkmalarından endişe ediyorum... Gençlerin, bir yerde eşcinselliğin genetik bir özür olsa bile, bunun modasına kapılmamaları gerektiğine inanıyorum. Ve Dündar'ın aksine "Türk" denilince akıllara Tarkan'ın gelmesi de beni dehşete düşürüyor!.