Atatürk, yıllar geçtikçe, değeri, azlacağına veya unutulacağına, ölümünden 63 yıl sonra, sadece Türkiye'de değil dünyadaki tarihçiler arasında anlamını ve önemini koruyor, kişiliği, fikirleri, güncel olaylar içinde çok daha anlamlı oluyor. Fakat, aynı zamanda çelişkili bir durum da var: Yıllar geçtikçe kişiliği hakkında. Ve dönemi hakkında birtakım Komplo teorileri ve dedikodular üretiliyor. Komplo teorileri Bu dedikodular, komplo yakıştırmaları aslında yeni de değil. Yıllardır, Atatürk'e dinmez kin besleyenler, çıkardıkları kitaplarda hatta "ansiklopedilerde", fesat tohumları üretip yaymışlardır. Ancak son zamanlarda daha başka komplo ve dedikodu senaryoları ortaya atılmakta.. Güya Atatürk, son zamanlarda İsmet İnönü'yü öldürtmek istemiş de buna, zamanın Dışişleri Bakanı Dr.Tevfik Rüştü Aras engel olmuş. Buna herşeyden önce, siyasi suikastlere ilke olarak karşı olan meşruiyetçi Atatürk'ün karakteri elvermezdi. Atatürk'ün son zamanlarda, İsmet Paşadan koptuğu ve onu çevresinden uzaklaştırdığı doğrudur. Ama İsmet Paşayı öldürtecek derecede düşman olduğu veya tehlikeli addettiği, düpedüz yalandır. Aslında Atatürk'ün İsmet İnönü'ye karşı hem sevgi ve saygısı hem de son zamanlarda -asla nefret boyutuna ulaşmamış- "soğukluğu" vardı ve bu soğukluk da İsmet Paşa'nın son zamalarda Atatürk'e ve muhitine karşı adeta kafa tutar bir tavır takınmış olmasından kaynaklanıyordu. Geçenlerde yazmıştım, yenileyeyim; Babam Kılıç Ali'den dolayı biliyorum ki; Atatürk kendisinden sonra Cumhurbaşkanlığına İsmet Paşa'nın gelmesini istiyor ve bunu kaçınılmaz görüyordu. Bunun için de son seçimlerde, İnönü'nün TBMM'ye, kendisine yakın kişilerin seçilmesine engel olmamıştı. Gene kendi kulaklarımla duyduğum ve Celal Bayar'ın kızı Dr. Nilüfer Gürsoy'un da teyid ettiği husus var; Celal Bayar (ve Babam) Atatürk'ten sonra Devlet Başkanlığına kendi yerine, mesela Fevzi Çakmak'ı veya Şükrü Kaya'yı getirmek komplolarına karşı çıkmışlardır. Bayar kendi arasının da hiç iyi olmadığı İsmet İnönü'nün 2. Cumhurbaşkanı seçilmesini ülkenin birliği için zaruri bulduğu ve "taht kavgalarını" önlemek için, desteklemişti. Böyle bir ekolden ve zihniyetten suikast komploları çıkar mı? Ve Fikriye Başka acı bir dedikodu da Hıfzı Topuz'un "Gazi ve Fikriye" adlı "tarihsel romanında" Fikriye Hanımla dini nikah yaptığı iddiası ve sonra da Fikriye Hanımın Amerika'daki akrabalarından mülhem olarak genç hanımın Latife Hanımın emriyle öldürtüldüğü ve bu ölümde başyaver Resuhi Bayın (Savaş'ın) rolü olduğu iması... Bu konuda o zaman Çankaya muhitinde olan anamdan, halalarımdan ve Atatürk'ün yaveri Muzaffer Kılıç'tan, bizzat duyduklarım bunları yalanlıyor. Dini nikah kıydırmak Atatürk'e hiç yakışmıyor. Böyle bir nikah eğer yapılmışsa maksat Fikriye Hanımın köşkteki durumuna meşruiyet kazandırmak idi ise neden hiç ilan edilmemiş ve sır olarak kalmış? Fikriye Hanımın hazin ölümüne gelince. Gene Resuhi Beyin kızı Ferhunde (Ece) hanımefendiden, oğlu, okul arkadaşım Erdoğan (Savaş)'tan ve Fuat Bulca'nın kızı Türkan Bulca'dan ve Salih Bozok'un oğlu Muzaffer Bozok'tan da teyid ettirdiğime göre, Topuz'un kitabındaki ve sonra da Can Dündar'ın Fikriye Hanımın Amerika'daki akrabasından naklen aktardığı "senaryo", gerçeklere hiç uymuyor. Benim amcam da o sırada Köşkte Atatürk'ün yaveri olan ve beraber çalıştıkları için onu seven ve galiba çantasında küşük bir tabanca taşıdığı için onu, gözleri yaşlı olarak uzaklaştırmaya mecbur olan Muzaffer Kılıç! O zamanlarda Çankaya muhitinde bulunan anam, halalarım da Fikriye Hanım'ı çok severlerdi. Bu arada da Atatürk'ün anası Zübeyde Hanımefendinin akrabası Fikriye'yi, Topuz'un kitabındaki iddianın aksine çok sevdiğini söylerlerdi. Ben onlardan bu şimdiki senaryoların ima edildiğini bile duymamışımdır. Gerçek tarihi "tarihsel" deyip" roman olarak yazmak ve değiştirmek çok kolay; -dilin kemiği, kalemin veya tuşların sınırı olmuyor! Nihayet, Fikriye hanımın ölümü veya "öldürülmesi" senaryosu mert bir asker olan Resuhi Bey'in ve onu azmettirdiği iddia edilen Latife Hanım'ın karakterlerine de hiç yakışmıyor. Latife hanımın Gazi'den ayrılmasına sebep olan yanlışları olmuştur ama, sonraki hayatı da göstermiştir ki, çok mazbut ve dürüst bir hanımefendi idi. Ölümüne kadar bütün tahriklere rağmen Gazi ile olan ilişkileri hakkında bir tek kelime bile konuşmamıştı, O'na sadık kalmıştı. Mustafa Kemal konusunda, Atatürk hakkında ne yalanlar uydurulacak, ne yakıştırmalar yapılacak, hatta ne garip filmler çevrilecek diye endişe ediyorum... Hele biz bazı canlı tanıklar da ortadan kalkınca... Babamın azarı Bunları önceden tahmin etmiş gibi. Babam sağ iken, ben de yaşımı başımı almış bir yüksek devlet memuru olduğum sırada, ona Atatürk hakkında ilerde türlü söylentiler çıkarılacağını ve buna engel olmak için de anılarında özel hayatı hakkında gerçekleri açıklamasının veya bana bunları anlatmasının doğru olacağını söyleyecek olmuştum. Rahmetli beni büyük bir şiddetle, beni çocuk paylar gibi payladı; "O'nun özel hayatı kimseyi, seni de ilgilendirmez.. Bu konuda bildiklerim varsa benimle mezara gider!" diye bağırdı. Benim aklımda olan Atatürk'ün muhtemel hanım ilişkileri idi. Ne ben, ne de babam bir gün gelip, bugünkü senaryoların uydurulacağını tahmin edemezdik.