Atatürk ve Sezen Aksu şovu

A -
A +

Efes Antik Tiyatrosu'nda Sezen Aksu'nun, 30 Ağustos'ta sahneye koyduğu, Kürtçe, Ermenice, İbranice vb. şarkılar söylediği çok kültürlülük, çok etkinlilik şovu üzerindeki tartışmaları noktalamak, 1 Eylül'deki yazımdan öte bu noktayı da "Sezen Aksu, keşke şovunu, Atatürk'ün, Cumhuriyetin 10. yıldönümündeki ünlü konuşmasındaki, "Ne mutlu Türküm diyene" manidar vecizesi ile, sesi Ata'nınki gibi, heyecandan titreyerek bitirmiş olsa idi" diyerek koymak isterdim. Ancak bazıları, olayı hâlâ maksatlı olarak çomaklıyorlar; provokasyonlardan söz ediyorlar: "Minik Serçe" de ürkmüş, konseri vermekten vazgeçmiş, şimdi de bunu "ülkücüler olay çıkaracaklardı" diye tarihe geçirecekler. Tema değil zamanlama Oysa, bu şov 30 Ağustos'tan ve milli yıldönümlerinden başka herhangi bir günde, ülkemizin herhangi bir yerinde verilmiş olsa idi ters anlamlı olmaz, kimsenin de bir diyeceği olamazdı. Nitekim, aynı tema -ülkemizin muhteşem kültür ve etnik tablosunun "hep bu topraktan" çıktığı teması- yıllarca evvelden, rahmetli Vedat Nedim Tör'den başlayarak, Dansın Sultanları, Anadolu Ateşi bunlardan da önce Güngör Dilmen'in yazdığı ve Yıldız Kenter'in dile getirip sunduğu "Ben Anadolu'yum" gösterisi ile işlenmişti. Körlere renk ve ışığı tarif etmek güç, hatta imkansız olduğu gibi milli hassasiyetleri körlenmiş olanlara Sezen Aksu şovunun zamanlamasının özellikle şu bağlamda, neden yanlış olduğunu ve belki Sezen Hanım istememiştir ama, bazılarının bu gösteriye, 30 Ağustos'ta yapılması ile, meydan okuma olarak ters anlam vermek istediklerini anlatmak da güç!. Kültür Bakanı'nın hassasiyeti Konseri himayesi altına alıp, tarihini tespit eden Sayın Kültür Bakanı Suat Çağlayan'ın mesleği hekimlik ve kendisi de eski asker, ancak anlaşılan farklıca bir asker. Maalesef bu, inceliği ve hassasiyeti o da anlayamamış!.. Bir taraftan, ister istemez rüşveti kelam kabilinden "Askerleri anlıyorum" derken, aynı tepkiyi gösterenleri ırkçılıkla suçluyor. Aslında iki tepki de iki duyarlılık da aynı... Ertuğrul Özkök ve Mehmet Ali Birand, Genelkurmay'ın Tolon Paşa'yı desteklemediğini ima ediyorlar. Ancak askerlerin bu konuda susmalarını başka türlü yorumlamaları gerekir... "Manşet" programına, bu konuyu konuşmak üzere beni davet etmekle hoşgörü gösteren Mehmet Ali Birand'a da, maalesef bu hassasiyeti ve derdimi anlatamamışım. O tartışma sonunda gelen tepkilerin çoğu şov lehinde imiş! Unutmasın ki şova karşı çıkan sessiz bir çoğunluk var. İlginçtir, bana Diyarbakır'dan telefon edip hak veren, "Bizi böyle bölmek isteyenler var... Çocukluğumda babamla beraber 30 Ağustos törenlerinde coşku ile alkışlardık.. Ne oldu bize?" diyen Kürt vatandaşlarımız var. Evet, ne oldu bize de böylesine bölündük.? Doğru, ülkemiz ve milletimiz birkaç şarkı ile bölünecek kadar zayıf değildir... Ama bu anlamlı meydan okumalarla, ana dilde eğitim ve yayınlarla giderek bölünür. Demokrasi, insan hakları operasyonu muvaffak olur da, Atatürk'ün kurduğu ve ilelebet payidar olacağına inandığı TC ameliyat masasında "ölüverir", yerine Öcalan'ın da istediği Kürt-Türk Demoraktik Cumhuriyeti kurulur! İşte bunu da, bizim hassasiyetleri körleşmiş olanlar anlayamıyorlar. Taha Akyol'un görüşü Taha Akyol, son yazısında, benim görüşlerime de atıf yaparak, 'Atatürk yaşasaydı bu konser konusunda ne derdi?" sorusunu irdeliyor. Söylemiştim, Atatürk yaşasaydı bu "çok etkinlik" sözlerine ve şovuna "maskaralık" derdi. Zira O, Kurtuluş Savaşı'nda Kürtlerin katkısını överken sonra, yabancıların tahrik ettikleri Kürt isyanları üzerine, insicamlı (homojen) bir Türk milleti ve üniter devleti meydana getirmişti. Doğrudur; Atatürk, katı bir ideolojiye saplanırsak "donar kalırız" demiş ve gelişmelere açık olmuştu. Ancak bazı temel ilkelerinin de değişmeyeceğini, kesin olarak ifade etmişti. Bunların başında "Ne mutlu Türküm diyene" kapsayıcı milliyetçiliği, "Tek dil, tek vatan, tek Cumhuriyet" vardı. Sıkı bir Atatürkçü olmadığını bildiğim Taha Akyol, "Atatürk'ün yaşasaydı ne düşüneceğini, ne yapacağını nasıl bilebiliriz?" diyor ve ilave ediyor; "Atatürk'ü bir doktor babası, bir ideolog gibi değil milli bir kahraman, devlet kurucusu ve bayrak gibi milli bir simge olarak görmek gerekir." Kısacası Atatürk'ü, sarı leblebileri ile Anıtkabır müzesine koymak istiyor. Hayır, Taha kardeşim, Atatürk müzelik değildir; bir simgedir ama, her rüzgâra ve ortama göre değişebilir, yorumlanabilir bir eyyamcı da değildir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.