"Aykırı" olmak, alışılanın dışında konuşmak ve hareket etmek, özellikle medyada ve politikada revaçta: Prim yapıyor!. Dikkat edin "aykırı olmak" diyorum "muhalif olmak değil" - "Aykırılık" muhalefetten öte bir sendrom. Her alanda, hatta cinsellik hususunda hatta sporda bile aykırı olanlar, aykırı konuşanlar, aykırı davrananlar, mesela Tarkan'ınki gibi "aykırı" davranışlar. Vatan ve millet sevgisi konusunda "aykırı" görüş, Kıbrıs konusunda "satalım verelim kurtulalım" aykırı iddialar. Türk Silahlı Kuvvetlerini hırpalayıcı sözde haberler- ve bu iddiaları ortaya atanlar, hele emekli Koramiral, eski Dışişleri Bakanı veya Büyükelçi olurlarsa, köşe yazarlarının sohbet sayfalarının gözdeleri, televizyon programlarının baş konukları oluyorlar... Atilla Kıyat Emekli Koramiral Atilla Kıyat'ın, bir süredir medyada gözde olmasını sağlayan görüşleri, hele Kıbrıs konusunda ve TSK hakkında böylesine aykırılıklara meraklı Neşe Düzel'e söyledikleri, "aykırı" idi.. Bu iddiaların içeriğini burada tartışmıyorum. Fakat TSK'dan çıkmış Koramiralliğe kadar yükselmiş bir kişinin, durup böyle içindeki birikimleri ortaya atmasını ve medyanın kahramanı haline gelmesini irdeliyorum... Emekli Amiraller, Generaller, tabii fikirlerini söyleyebilirler ama doğrusu bu tarz TSK'nın geleneklerine, yazılı olmayan kurallarına uymuyor. TSK'yı çok iyi tanıyan Mehmet Ali Kışlalı, "Komuta kademesi terfilerinde şu veya bu sebeble aradıklarını bulamayanlar çok olur ama genelde düş kırıklıkları yaşamlarının 40-50 yılını verdikleri mesleklerine gölge düşürmelerinin kendilerinden beklenmeyen davranışlara yol açmaz... Kendilerine haksızlık yapıldığını düşünen çok komutan gördüm, ama bunlardan bir-iki istisnası hariç bu düşüncelerini bile açıklamayı gururlarına yedirememişler, kendilerini 'kuyruk acısından dolayı şerefli camialarına karşı duruma sokmamışlardır" diye yazıyor... 1960 MAYISINDA, İstanbul'da NATO Bakanlar Konseyi Toplantısı yapılırken, Basın Yayın Genel Müdürü olarak toplantının enformasyon hizmetlerini küçük bir kadromla örgütlüyor ve yürütüyordum. Sırım gibi üç Deniz Harp Okulu öğrencisi bize yardım için verilmiş ve gerçekten de çok faydaları olmuştu. Bu öğrencilerden biri Atilla Kıyat idi. Üstün yetenekleri ile Oramiralliğe ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığına terfi ettirilmesini çok arzu etmiştim. Meğer yetenek yetmiyormuş Türk Silahlı Kuvvetlerinde, Ordumuzu ordu yapan faktörler arasında Mehmet Ali Kışlalı'nın yazdığı gibi başka hasletler gerekiyor, uygun düşmeyen bazı haller tespit edilirse terfi ettirilemiyor. Bana öyle geliyor ki; Kıyat'ın terfi ettirilmesinin bir gerekçesi varmış aslında! "Aykırı" olmak prim getirince, yeni aykırılıklar da üretiyor... Vatanseverlik ölçü aygıtı! RADİKAL gazetesinde Türker Alkan da vatan sevgisi konusunda aykırılardan... "Vatan sevgisini ölçmenin aygıtı var mı? diye soruyor. Hayır özel bir aygıt yok ve olamaz. Eğer bir kıstas varsa bu da herkesin kişisel birikimi ve sonunda kendi vicdanı... Ancak hepimizin vatanı olması gereken bu ülkeyi Sovyet Peyki yapmak için, kendi itirafları ile, ömür tüketenler, savaşan erlerimize "Düşmana teslim ol" çağrısı yapanların vatana ihanetini ölçmek için de "aygıta" gerek yok! Haydi milliyetçilik tartışılabilir diyelim ama tartışılması abes olan "Vatan Sevgisi" de ötedenberi Türkiye'de ve dünyada aykırıların boy hedefi olmuştur. Bunlar Dr. Samuel Johnson'ın "Vatanperverler alçakların son ilticagâhıdır" şeklindeki sözlerini hep kullanırlar.. Vatan sevgisinin yanlış kişiler tarafından yanlış maksatlarla istismar edilmesi esas kaideyi değiştiremez. Zamanında "aykırı" olan bir şairimiz, bir Türk hakanının Ermeniler tarafından.."bir lahza gecikme" yüzünden öldürülememiş olmasına hayıflanan Tevfik Fikret'in, "Milletim nev'-i beşer. Vatanım Ruy-ı Zemin" sözlerinin, kadar hayali ve aykırı olduğunu gerçekler hep kanıtlamıştır. Avrupa'nın sözde uygarlığının "Tek dişi kalmış canavarı" bize insafsızca saldırırken, milletimize vatanı kurtarmak gücünü Mehmet Akif'in, Mehmet Emin'in dizeleri vemiştir.