Bir Ankara trajedisi

A -
A +

Ankara'da, ilerde muhakkak kitaplara ve hatta filmlere konu olabilecek Yunan trajedilerine benzer bir trajedi oynanmakta. Kahramanı Başbakan Bülent Ecevit. Bir taraftaki koroyu, artık çekilmesini isteyen köşe yazarları, muhalif, muvafık, politikacılar; öteki taraftaki koroyu da, çekilirse, ülkede bunalım olmasından endişe eden ve daha fazla da erken seçimlerin kendilerine zarar vereceğini düşünen ve hâlâ koalisyonun, seçimlerin 2004'teki normal zamanına kadar süreceğinde ısrar eden diğer siyasiler! Arada Ecevit'i seven, sayan bu durumuna gerçekten üzülenlerin mesela Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin sesleri de işitiliyor. Ne büyük bir paradoks veya "ironi" ki, Rahşan Ecevit'in kendisine ve MHP'ye karşı alerjisine rağmen, Ecevit'e, en gerçek ve samimi hislerle merbut olan da Bahçeli. Asıl trajedi Fakat trajedinin asıl hazin tarafı şudur: Bülent Ecevit, mevki ve makam hissi ile değil, ülkeyi şu sırada bunalıma sokmamak için sağlığı hatta görev başında ölmek pahasına, çekilmemekte direniyor. Ne var ki yardımcısı ve eşi Rahşan Ecevit'in başka eşler gibi, hakikaten çok sevdiği kocasına, "Yeter artık Bülent, sen görevini yaptın. Kendini daha fazla zorlama çekil" diyeceği yerde, omurgasının kırılmasını ve sağlığı hakkındaki gerçekleri, bazı doktorları ile işbirliği halinde, gizlemesi ve en yakınlarından bile tecrit etmeye çalışması... Bunu ne için yaptığını anlamak için Rahşan Hanımı ve haleti ruhiyesini tanımak bilmek gerek. Ben tanırım ve Bülent'le aralarındaki gerçekten büyük aşka saygım olmasına rağmen, söylemek mecburiyetindeyim. Rahşan, Bülent'Ie, o'nun deyimiyle "tencere-kapak gibi değil ikisi de tencere olarak" öylesine sever ve herkesten kıskanır ki, onu herkesten tecrit etmeye çalışır.. Hüsamettin Özkan'ı dışlamasını, doğrusu hiç yadırgamadım. Rahşan Hanım, Ecevit'i elinde tabanca koruyan, o yüzden Çiğli'de yaralanan okul arkadaşı merhum Mehmet İsvan'ı ve gene, Bülent'e sonuna kadar sadık, sınıf arkadaşı Nezih Neyzi'yi de dışlamaya çalışmıştı. New York'ta bir suikast teşebbüsüne maruz kalışından sonra Henry Kissinger'ın Ecevit'i telefonla araması üzerine, bizim yanımızda "Konuşma Bülent, o herifle konuşma!" diye feveran etmişti. Bu olayı ve diğerlerini anılarımda yazacağım için şimdiden, yeri geldiği için anlatmak durumundayım. Asıl bunalım (Bülent'e çok eski dost olarak Bülent diyorum) çok sever ve sayarım.. Dünyanın en dürüst insanı olduğunu yakından bilirim ama ülkemi daha çok severim. Eski bir dostları olarak yazmak bana acı geliyor ama şu sırada çekilmemekte ısrar etmesini hiç doğru bulmuyorum. Viyana Muhasarası esnasında Sultan Süleyman'ın ölümünü maneviyat bozulmasın diye, birkaç gün gizlemişler. Ama Ecevit ne Sultan Süleyman, ne de şimdi Viyana'yı muhasara ediyoruz; aksine ülke çok ağır sorunların muhasarası altında ve Ecevit'in bu durumunda bu sorunların başından çıkamayacağı maalesef besbelli. Hastalıklarının ayrıntılarını bilen, diğer hekimler de söylüyorlar, halk da görüyor! Ecevit "zekam yerinde" diyor. Doğrudur, ama muktedir bir başbakan olmak için zeka yetmiyor. Bu durum daha ne kadar devam edebilir ve bu koalisyon Ecevit'li ve Ecevit'siz, daha uzun süre ve hele hele 2004'e kadar, devam edebilir mi? Zirvede "eder" diyen liderler, karanlıkta ıslık çalarak kendilerini aldatıyorlar! Ecevit çerkilirse siyasi bunalım yaşanacaktır. Ancak asıl bunalım bugünkü sürüncemedeki, müzminleşen piyasanın, her yeni Ecevit haberi ile allak bullak olmasından ve maalesef artık "Muktedir" olamayan bir Başbakanın iktidarda kalmasından doğuyor. Klasik Yunan trajedilerinde konu içinden çıkılamayacak kadar karışınca müellif sahnaye Deus Ex Machina denilen bir aygıt indirir, işi bağlardı. Bakalım Ankara trajedisinde, nasıl ve kim tarafından bağlanacak?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.