Ben asker çocuğuyum; babam askerdi, büyük babam da, beni büyüten, babamın kardeş çocuğu "amcam" da! Ordu ve askerlik sevgisi içinde, savaş menkıbeleri dinleyerek, büyüdüm. Askerliğe karşı olmamak, aksine Ordumu sevmek için şartlandırılmıştım. Hayatımın en güzel yılları asker ocağında geçti. Herhangi bir sebeple çürüğe filan çıksa idim herhalde intihar ederdim! 27 Mayıs darbesinde, benim de giydiğim üniformayı taşıyan bazılarının yakışıksız muamelelerine rağmen, Orduma asla düşman olmadım. Bu sebeplerle askerliğe karşı olanları, ordu düşmanlığı yapanları hiç anlayamam. Hele benim gibi babaları asker oldukları halde, ordu düşmanı olanları hiç anlayamam. Herhalde bunun, kendilerinin solcu ve liberal oldukları için, "barış sever" ve savaş düşmanı olmalarından da öte-zaaflarının Freud ile izah edilebilecek nedenleri vardır.. Zorunlu meslek Bugünkü reel dünyada hele Türkiye için güçlü bir ordunun zorunluluğunu vurgulamayı gereksiz addediyorum. Bunun aksini söyleyenler, milli savunmaya ayrılan bütçe tahsisatına dudak bükenler, bir çok mahrumiyetlere katlanan askerlerin bazı imtiyazlarını çok gören ya saf ya da kötü maksatlıdırlar. Amerikalı yazar Herman Wouk'un, yıllarca önce benim Türkçeye çevirdiğim DENİZDE İSYAN adlı romanında, savaş esnasında bir Amerikan destroyerinin kaptanı ile ilgili bir pasaj vardı. Bazı yedek subayların muvazzaf kaptanı küçümsemeleri üzerine, başka bir yedek subay: "Siz rahat eder, keyif çatarken, bu subaylar en güç şartlarda görev yaptılar... Sizin ve ülkenin güvenliğini sağladılar!" diye patlar! Neden yazıyorum? Şimdi bu yazıyı neden yazıyorum? Bir defa "Zaferler ve terfiler ayı Ağustos yaklaşmakta... Ama daha evvel davranmama, NEWSWEEK dergisinin son sayısında okuduğum bir makale sebep oldu. Bunu Joan Karaganis Jacobson adlı bir hanım, emekli Tümgeneral babasının cenazesi üzerine yazmış; "Bir Amerikan Askerine Veda" başlığını taşıyor. Gerçi Amerikalı bir emekli generalle ilgili ama, bence evrensel bir anlamı var. Bayan Jacobson, gençliğinde dehşetli savaş ve ordu düşmanı imiş. Özellikle Vietnam Harbi döneminde protesto olaylarına aktif olarak karışmış. Orduyu emperyalizmin ve akılsızca yıkımın aleti telakki edermiş.. Bu yüzden de anasını ve babasını her ziyareti babası ile münakaşalara ve hep "sofrayı hışımla terketmesine" sebeb olmuş... "Babamın askerliğe ve Orduya hudutsuz bağlılığının sırrını hiç çözememiştim ta ki, O ölene kadar! diyor. Cenaze merasiminde babası tabutun içinde üniforması ile yatarken, içeri çok yaşlı bir ziyaretçi girmiş: tabuta yaklaşmış ve esas vaziyete geçip askerce bir selam çakmış. Bayan Jacobson "Sanki 55 yıl önceki genç bir askerin selamı gibi idi!" diyor. Adam sonra gene yaşlı ve çökmüş hali ile geriye dönüp çıkıp gitmiş... "Bu vakur hareket benim de Orduya karşı duygularımda derin bir değişikliğin sembolü oldu" diyor. Emekli Tümgeneralin eski birliğinden altı kişilik bir merasim kıtası 400 mil ötedeki kışlalarından gelip cenaze merasiminde şeref kıtası olarak son askerce görevlerini yapmışlar, havaya üç el ateş ettikten sonra, emekli generalin tabutunu kaplayan bayrağı, usulune göre üçgen olarak sarıp arasına ateş ettiklerı boş kovanları koymuşlar, bayrağı 8 yaşındaki torununa: "Bunu lütfen kendisine medyunu şükran olan bir milletin adına kabul edin!" diye teslim etmişler. Generalin kızı diyor ki: "Babam ayakta olduğu müddetçe her sabah kalkar evin önündeki direğe Amerikan bayrağını çeker, selamlardı... Bunu ben de, hep manasız bir eksantriklik addederdim.. Ama şimdi bunu, sivillerin hiç anlayamayacakları anlamını, askerlerin bağlılık ve dayanışmalarını daha iyi anlıyorum!" Bu bir Amerikan hikayesi. Ama, gözlerim yaşararak okudum. Kendi orduma ve askerliğe olan bağlılığımı da ifade ettiği için!.