Kemal Derviş, Türkiye'yi "kâbustan kurtaracak" programının anahatlarını, nihayet açıkladı. Bu programı yorumlamaya ve eleştirmeye kalkışmayacağım. Kemal Derviş, daha konuşurken bunu yapanları ve hemen eleştirmeye başlayanları, hele daha halkın nabzını tutacak zaman olmadığı halde "Program kimseyi tatmin etmedi" diye hüküm verenleri anlayamıyorum. Anlaşılan, bu kişiler bu mealdeki yorumlarını daha açıklama yapılmadan peşin hükümlerle vermişlerdi. Köşe başlarında önlerine mikrofonlar uzatılınca, yeteri kadar zaman olmadığı halde eleştirmeyi unvanlarının gereği sayan bazı "uzmanları" da. Küçük hesaplar Bir kısım Medyamız ve politikacılarımız, zaten bugüne kadar, Derviş'i hırpalamak için de ellerinden geleni yapmışlardı. Bana öyle geliyor ki bazı politikacılar, partizan hesaplarla, ülkenin çıkarlarına rağmen, Derviş'in muvaffak olmasını istemıyorlar, bunalımın da, bulanık sulardan kendilerine fırsat çıkar diye devam etmesini istiyorlar ve gene aynı küçük hesaplarla, Derviş muvaffak olup da politikaya girerse kendilerine rakip kesilmesinden çekiniyorlar. Medyamız da bu aynı spekülasyonları yaptı ve maalesef yapmaya devam edecek. Şu sırada vatanseverliğin gereği bütün bu hesapları bir tarafa bırakarak, Derviş'in ve programının başarılı olmasını temenni etmek, O'na ve hükümete yardımcı olmak, en azından köstek olmamaktadır. Küçük politikacılığın zamanı hiç değildir. Derviş programında hem umut veriyor hem de kemerlerin sıkılacağı, sıkıntıların yaşanacağı çok güç günler vaadediyor. Bir bakıma, Winston Churchill'in İkinci Dünya Harbinin en karanlık günlerinde milletine "kan, ter ve gözyaşı" vaad ettiği gibi ve adeta Franklin Roosevelt'in ABD'nin 1930'ların o müthiş krizi esnasında Başkanlığa seçildiği gün söylediği gibi, "Korkacağımız tek şey korkunun kendisidir" mesajını da veriyor. Diyor ki: "Bir gün inşallah, kâbustan uyanır gibi, geriye bakıp, bu bir kötü rüya idi diyeceğiz!" Sihirbaz değneği yok Ekonomi ve maliye uzmanı değilim, programı tahlil etmeye, eleştirmeye kalkışacak da değilim. Ancak, ana hatları ile, çok kötü bir gidişe, Lale Devri savurganlığına, idare-i maslahatçılığa son vermeyi öngören ve milletçe seferberliği gerektiren bir program. Derviş sihirbaz değil; elinde sihirli değnek yok. Programı da ancak partiler, politikacılar, medya ve halk candan desteklerse, birileri küçük hesaplarla, dedikodu ve spekülasyonlarla tekerlere çomak sokmazlarsa başarılı olabilir. Meşhur deyimle bu "ya yapılacak, ya da yapılacak!" Yapılamazsa sonu muhakkak hüsrandır. Kısacası, Derviş'in başarısı Türkiye'nin başarısı ve kurtuluşu olacaktır. Anlaşılan, biz bunca yıl "bir budalalar cennetinde" bir Lale Devrinde yaşamışız. Birikmiş ve idare-i maslahat veya aymazlıkla hep halının altına süpürülmüş sakatlıkların halı ucundan kaldırılınca ortalığı birden toza dumana katması ile bir derece uyanabilmişiz. Tuhaf olan şu ki, hepimiz, bürokrasideki danışman bolluğundan, bankalardaki rezaletlere kadar, bütün aksaklıkları pekala biliyor ve yaşıyorduk da, ipnotize olmuş gibi sürüklenip gidiyorduk ve kâbustan uyanmaya başladık. Patrona Halil benzetmesi de, eğer tepkileri ve sıkıntıları çok haklı olan esnaf kardeşlerimize hakaret sayılmazsa yerinde bir benzetme. Asıl acı olan nedir bilir misiniz? Bazı başka ülkeler bu bunalımlara, yetenekli insanları, yeterli kaynakları olmadığı için düşmüşlerdir. Bizde ise, başka ülkelere ihraç edebileceğimiz kadar güçlü beyinler var. Ülkemiz Allah'ın nimetleri bakımından yoksul ve yoksun değil. Bütün bunlara rağmen niçin bunları kullanamıyor hatta kaçırıyoruz? Şu sırada Amerika Casus Uçağı bunalımından sonra, Kendisine olan güvenini ve kahramanlara olan ihtiyacını fazlasıyle tatmin etmek cabasında. Bizim şanlı, şerefli bir tarihimiz, büyük kahramanlarımız ve pırıl pırıl gençlerimiz var. Ancak şu sırada büyük moral çöküntü içindeyiz. Doğru dürüst çalışmayı da dolayısıyla kendimize güvenmeyi unutmuşuz. Bu da büyük ölçüde, iflas eden siyasi sistemden kaynaklanıyor. Bu konuyu, Başbakan Ecevit'in bu gerçeği her nedense "anlamamasına" değineceğim, bu konuyu gelecek yazımda ele alacağım. Şu sırada, özetle söylemek istediğim şu: Milletçe, küçük partizan hesapları bir tarafa bırakarak, Kemal Derviş'e ve programına ve de Hükümete münasip bir mühlet vermekle, yıkıcı değil yapıcı olmak zorundayız. Yoksa kâbustan uyanamayız!