Anayasa değişiklikleri ile birlikte -hatta bu değişiklilerin arefesinde- ülkede estirilen "liberallik" havası içinde, Kürt Sorunu -Güneydoğu konulu, hatta Kürtçe filmlerin vizyona gireceğini tahmin etmiştim. Öyle görünüyor ki Türk Silahlı Kuvveteri, PKK'yı dize getirdi ama, liboş-eski tüfek destekçileri hâlâ pes etmediler; aksine, bölücü Kürtlerin devlete karşı mücadelelerini haklı ve mazur göstermek, devleti ve güvenlik kuvvetlerini, polisi suçlu göstermek mücadelelerini, filmler, kitaplar ve yazılarla devam ettiriyorlar. Handan İpekçi'nin senaryosunu yazdığı ve yönettiği "Büyük Adam Küçük Aşk" filmi de hem konusu ve içeriği ile hem de hakkında yazılanlarla bunun canlı bir örneği. Tek Hıncal Uluç bu film konusunda en doğru teşhisi koymuş; "Büyük Filmin, küçük sahnaleriyle" yani, ayrıntıları ile, netice itibariyle, bir sevgi filmi değil de "faşist ve ırkçı" bir yapıt olup çıktığını söylüyor. Filmler çoğu zaman kurşun ve bombalardan daha kalıcı etki yapabiliyorlar! Her ne hikmetse. Filmi öven bazı yazarlar, mesela Cumhuriyet'te Aydın Engin, bilvesile Türk milliyetçiliğini yererlerken Kürt milliyetçiliğini adeta mazur görüyorlar. Küçük hesaplar Hıncal Uluç benden fazla yaşayacak. "Büyük Filmin" küçüklüklerini cımbız gibi ayıklamış. Hemen ilk sahnede, bir terörist hücreevine baskın yapan Türk polisleri, meşhur tabiriyle "yargısız infaz" yapıyor ve teröristlerle beraber olan barışsever bir kızı, "silahları bırakın, ne olursunuz vurmayın" diye yalvarırken, acımasızca öldürüyorlar! Bu sahne, bir süredir medyamızda Türk polisine yakıştırılan "yargısız infaz" stereotipine uygun ama gerçeğe uygun mu, belli değil!' Bu mu Handan İpekçi'nin barış ve sevgi filmi? Gene Hıncal'ın dokunduğu bir nokta: Bir tarafta "asker" diğer tarafta "arslan gerilla"... Geçen yıl da adını unuttuğum ve bir TV kanalında pervasızca gösterilen diğer bir filmde, asker "kötü adam", terörist "iyi gerilla" olarak takdim edilmişti.. Özetlemek gerekirse... Başında filmin konusunu özetlemem gerekirdi. Huzurevine girmek aşamasında olan ve sert, acımasız stereotiplemesi ile, dul, emekli DGM savcısı Rıfat beyle anası-babası, Güneydoğuda çatışmalarda ölmüş beş yaşındaki küçük Kürt kızı Hejar'ın kesişen hayatları ve giderek biriberlerini çok sevmeleri. Aslında bu ana konu Güneydoğu sorununun barışçı ve insani çözümünün umudu ve sembolü olabilirdi. Doğrusu, Güneydoğuda bölücülük başlatılmadan önce hepimizin kendi hayatlarımızda şahit olduğumuz nice gerçek olaylardan bir farkı yoktu bu uzlaşmanın. Güneydoğulu olup Türkler tarafından benimsenen, sevilen ve hayata kazandırılan nice Kürt kızı ve delikanlısı ve insanı olmuştur yıllar boyu!. Bunlar, Türk milletinin entegrasyonu sürecinin gerekleri idi. Ne yazık ki bu süreç bölücülerin, PKK'nın "serhildan" darbesine uğradı. Güneydoğudaki ve Türkiye'deki asıl trajedi de budur! Salt bu konu olumlu işlendiği takdirde, "Büyük Adam Küçük Aşk" filminin olumlu ve barışçı bir anlamı ve işlevi olabilirdi. "Olabilirdi" diyorum ama Handan İpekçi hanım, bu insani konuya ayrılık ve nefret tohumlarını ve hele sonundaki ayrılık sahnesini sokmasa idi! Bu ne sevgi? Filmin son sahnesi de anlamlı. Beş yaşındaki yetim Kürt kızı Hejar, önce kendisini, yadırgayan, Türkçe konuşmadığı için kızan, ancak sonra da benimseyen, ona babasından görmediği yakınlığı gösteren, hediyelere boğan emekli yargıcı sonunda terkediyor. Ama siz küçük Kürt kızın bunu yaparken verdiği boyundan büyük "mesaja" bakın: "Biz birbirimizi sevdik ama bir arada yaşayamayız" Filmin Türkiye'nin, Türklerin ve Kürtlerin geleceği için verdiği" barış ve sevgi" mesajı bu mu? Ama liboşlarımızın, Aydın Engin'in Cumhuriyet Gazetesindeki yazısında iddia ettikleri gibi suç, bölücülerde, teröristlerde değil Hejar'ı tanıyana dek "kendi değer yargılarından, siyasi tercihlerinden hiç kuşkulanmamış, onları hiç sorgulamamış" tüm acımasız "Rıfat Beyler"de! ve bizlerde... Ben de Hıncal gibi çok merak ediyorum. Film ve kitaplarıyla bölücülere ve teröristlere gizli, açık sempati gösteren Handan İpekçiler vb. acaba niçin Türk askerinin ve polisinin kalleşce öldürülmelerini, şehitlerin öykülerini ve arkada bıraktıklarının dramlarını konu yapmazlar? Entel, liboş ukalalıkları yüzünden ve Türk birliğine inanmadıkları için! NOT: 1. Bu film meğer Kültür Bakanlığımızla bir Yunan firmasının mali desteği ile yapılmış. 2. İPEKÇİ kardeşler Milli Mücadeleden sonra, bu mücadelenin o zamanın şartlarına göre mükemmel bir filmini "BİR MİLLET UYANIYOR" filmini yapmışlardı. Acaba Handan hanım hangi İpekçiler'den?