Son yazımda sormuştum: Avrupa Birliği'ne girmek daha doğrusu, belki de on yıl sonra lütfen kabul edilmek -o zamana kadar da türlü kriter dayatmalarıyla, milli egemenliğimizin parça parça erozyona uğratılması- Türkiye için yegane seçenek midir? Zira, maalesef Başbakanımızın ve koalisyon liderlerinin beyanlarından, Anayasayı AB'yi hoşnut etmek için alelacele, adeta bir oldu-bittiye getirerek çıkartmak çabalarından, bu anlam çıkıyor. Aslında, özellikle Anayasa değişikliklerini sadece TBMM'de kabul etmek yetecek mi? Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türklüğün geleceğini ilgilendiren ve hep "değişmez" diye bildiğimiz temel maddeleri de değiştirecek olan 51. maddenin kamuoyunda tartışılması ve referanduma -halkoyuna- sunulması gerekmez mi? AB üyeliğinin de! Bakınız AB üyesi ve bu üyelikten çok yararlanmış olan İrlanda'da, birliğin genişlemesi ile ilgili Nis andlaşması referanduma sunuldu ve halk tarafından reddedildi. Biz ise... Avrupalıların, Avrupalı liderlerin çoğu türlü platformlarda, Türkiye'nin ne yaparsa yapsın AB'ye kabul edilmesinin, sadece kriter uyuşmazlıkları sebebiyle değil, doku uyuşmazlığı yüzünden çok geç, çok güç, hatta imkansız olacağını söylerlerken, diğer taraftan da kurmak istedikleri Avrupa Ordusunda bizi, stratejık kararlara katılamayacak paralı asker konumunda tutmak niyetinde oldukları halde, biz başka seçenekleri, başka çıkarlarımızı bir tarafa bırakmışız, Orta Asya'daki Balkanlar'daki gelişmelerle pek ilgilenmiyoruz kafamızı gücümüzü AB'ye takmışız. Ne isterlerse vermeye, yapmaya hazırız. Bir yabancı, bu endişelerimi ifade ettiğimde, gözlerimin içine bakarak, utanmadan İngilizce, "Beggars cannot be chosers" (Dilencilerin seçme hakları yoktur) dedi. Tabii hakettiği cevabı hemen verdim ama, bizim liboşların da söyledikleri aynı kapıya çıkıyor: "Başka seçeneğimiz, başka çaremiz yok!" Aslında tarihimizde, Ergenekon'dan, 1919'a kadar, "çaresizlikler" çözümün ve kurtuluşun yollarını açmıştır. Edebiyat yapmıyorum, yerli ve yabancı sığ düşünenlere, tarih perspektifi içinde, Türk milletinin manevi dinamiklerini hatırlatmak istiyorum. Washington boyutu Washington'dan, "yıldız ve çizgilerin" ötesinden yazan Yasemin Çongar hanım, oradaki Türkiye takipçilerinin, IMF'ye verdiğimiz sözlerin yerine getirilemeyeceğinden endişe ettiklerini ve "fifty fıfty " -yarı yarıya - bir felaket beklediklerini bildiriyor. Hükmü; "Bush'un, Brüksel'de, Ecevit'in sırtını okşamasına ve destekçiniz demesine bakmayın, batmamıza izin vermezler demeyin!" Bozacının şahidi de Mehmet Ali Birand kardeşimiz; o da köşesinden "hınk" diyor: "Batı batmamıza izin verebilir" diye! Batının batmamıza, bizi kendi yöntemleriyle kurtarmak için izin vereceği muhakkak. Ama, Orta Doğu'daki ve Orta Asya'daki reel çıkarları açısından, Türkiye'nin konumunu ve önemini çok iyi idrak eden hele kim ne derse desin, yolları, amaçları ve öncelikleri, Avrupalılarınkinden gittikçe ayrılan, bugünkü ABD yönetimi "Türkiye'nin batmasına" o kadar kolay razı olamaz! Bunu, bu inancın rehavetine kapılalım diye değil, reel politikanın icabı diye söylüyorum. Ama ne birlik! Bu yazıyı daha hafif bir yarı latife tonunda noktalamak isterim. Biraz da Avrupa Birliği dediğimiz kuruluşta ne kadar "birlik" olduğunu göstermek için... THE ECONOMIST dergisinin son sayısında AB üyesi ülkelerın "umut ve korkularını" gösteren bir tablo var: Bu tabloya göre, mesela Almanlar federal sistemin bütün sorunları çözeceğini umuyorlar, Alman halkının EURO parasına ve genişlemeye tepki göstermesinden korkuyorlar. "Madem ki faturaların çoğunu biz ödüyoruz, öyle ise söz hakkımız fazla olsun" diyorlar. Başka üyeler de Almanya'nın fazla hırslı olmasınden endişe ediyorlar. Fransızlar ise, AB'nin Fransa önderliğinde bir süper güç olup ABD'yi aşağılamasını umuyorlar. Almanya'nın bir süper güç olarak Fransa'yı ezmesinden endişe ediyorlar. "AB'yi biz kurduk, onu en iyi biz anlarız" diyorlar. Diğer AB üyelerin Fransızlar hakkındaki hükümleri: Endişe verecek kadar küstah! Tabloda Yunanistan hakkındaki göstergeler de şöyle: Yunanistan'ın başlıca umudu, Kıbrıs'ın AB'ye alınması ve böylelikle Türkiye'ye haddinin bildirilmesi. En büyük korkuları,Türkiye'nin AB'ye girip Yunanistan'a haddini bildirmesi. Kendileri hakkındaki hükümleri de "Biz Avrupa'nın Doğudaki ileri karakoluyuz!" Diğer AB üyelerine göre de Yunanistan "kurallara saygısı olmayan levanten ülke!" Öbür ülkelerin göstergeleri de hep biribirleri ile çelişkili. Avrupa Birliği de işte böylesine bir "BİRLİK"