Doğru karar yanlış yöntem!

A -
A +

Afganistan'a, ilk aşamada, 90 kişilik bir Özel Kuvvet Taburu gönderilmesine karar verilmesi, tahmin edilebileceği gibi, içerden birtakım tepkilere yol açtı. Sollu, sağlı yazarların çoğu bu kararı, kaçınılmaz olarak, tasvip ederlerken, bazı yazarlarla, Saadet Partisi Lideri Recai Kutan ve AKP Lideri Tayyip Erdoğan eleştiriyorlar. Kutan'ın ve Erdoğan'ın muhalefetleri, bir bakıma, muhalefet olmanın icabı sayılabilir ama, onlar, aynı saflardaki yazarlar ve dünyadaki çoğu Müslüman kitleler gibi. Amerika düşmanlığı ve Taliban rejimine arka çıkmak zorunluluğundan kurtulamamışlar. Bu, onların asker gönderme kararını, tıpkı zıt kutuptaki bazılarının ideolojik saplantıları yüzünden, Türkiye'nin öz çıkarları ve evrensel boyutları ile görüp değerlendirmelerine, engel oluyor. Gerekçeler NATO Andlaşmasının 15. maddesıne göre, bu görevden kaçamıyacagımızın hukuki boyutu ve Süpergüç, stratejik ortağımız ABD'yi, büyük felaketinden sonra yalnız bırakmamak gerçeği bir tarafa, geçmişte terörden çok çeken bir ülke olarak, bu evrensel savaşa bigane kalamazdık. Kaldı ki Orta Asya'daki uzun vadeli çıkarlarımız açısından, meydanı Rusya'ya ve İran'a boş bırakmamak için, bu bölgede taşlar yerine otururken "kartlar dağıtılırken" söz sahibi olabilmemiz için aktif olmamız zorunludur. Özbek asıllı Dr. Ahad Andican'ın dediği gibi "Avrasya'nın güvenliği (savaş esnasında ve sonrasında) belirlenirken Türkiye 'ben de varım!" diyebilmelidir. Bu vesile ile belli oldu ki, Kutan ve Erdoğan, Taliban'a arka çıkıyorlar. Afganistan olayının Orta Asya ve Türklük boyutu ile hiç ilgili değiller... Taliban faktörü Fakat, hiç kuşku yok ki ve en önemlisi, bize de sirayeti Orta Asya'daki olumsuz etkileri muhakkak olan ve hiçbir şekilde İslamiyeti temsil etmeyen, dinimiz için yüz karası Taliban rejimini ortadan kaldırmak belki herkesten fazla bizim çıkarlarımız için önemlidir.. Bu katılımı, Recai Kutan'ın ve bir ölçüde Çiller'in ve başkalarının yaptığı gibi ABD'nin veya IMF'nin para yardımlarına bağlamak, askerlerimiz, bu savaşta şerefle ve başarıyla yapacakları göreve giderlerken, paralı asker Gurkalara benzetmek, böyle bir töhmetin gölgesinde yolcu etmek -bu iddia ve imaları yapanların müsaadeleri ile- onursuzluktur!. Ne var ki bu yersiz suçlamalara Hükümetin başından beri bu konuda gösterdiği kararsızlık yol açmıştır.. Başbakan ve diğer yetkililer, biribirleri ardından "Asker göndermeyeceğiz, göndereceğiz, asker göndermek çok yanlış olur" vb. gibi değişken, tereddütlü, endişeli ve "İdare-i maslahat" izlenimini veren beyanatlarda bulunmuşlardır.. Bu tutumlar sergilendikten sonra asker gönderme kararı sanki Amerika'nın baskısı ile ve para mukabilinde ve Çiller'in talihsiz deyimiyle "burnumuzdan çekile çekile" verilmiş izlenimi hasıl olmuştur.. Oysa başından beri, cesaretle asker göndermemizin salt çıkarlarımız açısından kaçınılmaz olduğu belirtilse ve kamuoyu da ikna edilse idi, bu devlete ve hükümete daha fazla yaraşır, muhaliflerin elinden, muğlaklıktan yararlanmaları kozu alınmış olurdu. Ama kaçınılmaz karar, sözde alıştırıla alıştırıla Başbakanın ağzından adeta zorla çıktı. Hâlâ da aldatmaca veya oylama sürüyor; askerlerimizin "eğitim ve istihbarat amaçlı" gönderildikleri, hiçbir riskin olmadığı iddia ediliyor. Acaba kim kandırılıyor? Ben şimdiden söyliyeyim; bu kuvvet 90 kişiden ibaret kalmayacak ve askerlerimiz BM'nin mavi berelerini giymeyecekler ve Bordo bereleri ile kaçınılmaz olarak, çatışmalara da girmek durumunda kalacaklar ve değerlerini ispat edecekler. Bu görevin çok muhtemel ve kaçınılmaz kayıplarına üzülelim ama Türkiye'nin ve askerlerimizin şerefine ve itibarına gölge düşürmeyelim!. Bir şeyi daha belirtmek gerek: Bu kararımızdan, hatta görevi başarıyla yapmamızdan sonra, Amerika'nın minnettarlığı muhtemelen devam eder ama Hasan Pulur dostumun yazdığı gibi, Avrupalıların terörle mücadelemize karşı anlayış göstermelerini, teröristleri desteklemekten vazgeçmelerini beklemek abestir. Ancak, biz bu kararı Amerika'yı ve Avrupalıları memnun etmek için değil kendi hür irademizle, kendi öz çıkarlarımız için aldık! Geçen yazımda da belirttiğim gibi büyük ve gelenekli bir devlet olmanın şerefleri yanında riskleri de vardır. GÜNÜN FİKİR KIRINTISI "İdare-i maslahat. İdarelerin en kötüsüdür" MUSTAFA KEMAL

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.