Bu yazıyı yazmak, Ecevit'in altmış küsur yıllık arkadaşı olarak bana çok ağır geliyor. Ama acı gerçek, maalesef şu; nörolojik rahatsızlığı ve belki de parkinsonu, açıklanan Başbakanın, görev hissi ve muhtemelen sonuna kadar direnip görev başında ölmek tutkusuna rağmen, artık ve hele şu bağlamda, Türkiye başbakanlığının bütün icaplarını yerine getirmesine engeldir. Fiziksel güçsüzlüğüne karşın zihni gücü kuvvetli olsa bile gene de değildir! Kaldı ki, nörolojik olaylarda zihin ve beynin de tam kapasite ile çalışması mümkün değildir. Bunları zorlamak -Türkiye'nin yönetimi açısından yanlış olduğu kadar- kendi hayatı açısından tehlikelidir. Ondan bu fedakarlıkları istemek haksızlık olur. Çok yakınımızda, Pakistan ve Hindistan nükleer çatışmanın eşiğine gelmişken Türkiye'nin başbakanına hiç görev düşmez mi? Oysa -iğrapta mahallimiz yok- adımız bile geçmiyor! Mukadder olan degiştirilemez ve geciktirilemez; Türkiye ve dünya uzun süre umutla oyalanamaz. Oyalamak ve her gün her dakika, Başbakanın nabzına göre piyasaya şerbet vermek mümkün değildir. Aksine bu yapılırsa, her yeni durumdan piyasada vaki hareketler çok daha zararlı olacaktır. Tarihte Tarihte, tarihimizde Padişahlardan Krallardan başlayarak, devletin hükümetin başlarının hastalıklarını hatta ölümlerini kamuoyundan gizlemek olayları boldur. Maksat kargaşa çıkartmamak açılan seferleri inkıtaya uğratmamak, taht ve halef kavgalarını önlemek -ve mümkün olduğu kadar geciktirmek- mesela ölü padişah ve kralın arkasından devleti mümkün olduğu kadar yönetmek, son zamanlarda da piyasa spekülasyonlarını önlemek olmuştur: Ecevit olayına en benzeyen tarihi örnek Birinci Dünya Savaşının sonlarında felç geçirp iş göremeyecek kadar rahatsızlanan ABD Başkanı Woodrow Wilson'ın durumunun eşi tarafından uzun süre gizlenmesi ve işleri eşinin Başkanın yakın arkadaşı Albay House'la birlikte götürmeye çalışması idi. Hoş, Bayan Wılson sonunda House'u da dışlamıştı ya... Ne var ki zaman ne Wilson'ın dönemi, ne de Kanuni Sultan Süleyman zamanı ve Viyana Muhasarası zamanı değildir. Olayları uzun süre dünyanın ve milletin gözünden gizlemek de mümkün değildir. Ecevit'in çekilmesiyle Türkiye'de sarsıntılı ve hatta istikrarsız bir dönemin yaşanacağı, vekalet halef tartışmalarının çirkin boyutlara varacağı ve AB sürecine de zarar verebileceği mümkündür de, son tahlilde mukadderatı geciktirmek de, değiştirmek de mümkün olamayacağına göre, muğlak ve mülhem bir alacakaranlık devrine son verip ne olacaksa olsun gayri demekten başka realist çare de yoktur. Hem dünyada ve Türkiye'de "yeri doldurulmayacak kişı yoktur" diye de bir şey söz konusu olamaz. Kısacası arkadaşım ve Başbakanımız Ecevit'in sonuna kadar görevde direnmek ve hatta görev başında ölmek cesaret ve arzusuna büyük saygı duymakla beraber artık istirahate çekilmesi gerektiğine inanıyorum. Türkiye muhakkak onun müstesna kişiliğinin ve mücadelesinin kıymetini bilecektir. İlk ve son tahlilde karar artık ne ona ne de üzerine çocuğu gibi titreyen Rahşan Hanıma ait değildir; önce doktorlarına sonra da TBMM'ye aittir. Şu bağlamda, nezaket dışı, aşırı spekülasyonlarla, şu sırada, bir taht ve iktidar kavgasına dönüştürmek, Fikret Bila'nın dediği gibi, ayıp, ama gerçek şu ki ne derseniz deyin, dünya ve politika dönüyor ve eski deyimle "aine-i devran"ın ne göstereceğini düşünmek de kaçınılmaz. Halef ve vekalet konuları da ister istemez başladı bile. Bu da kaçınılmaz. Doğa gibi siyaset de, boşluk kabul etmiyor. Şu sırada Parlamento ve politika yelpazesi "aritmetiği" netameli. Bir hayatla yıpranan DSP Ecevit'siz daha da güçsüz olacak. ANAP'a gelince AB simidine sarılmış olan Mesut Yılmaz'ın liderliğinde sandalye sayısı ve gerçek gücü ile gelecek seçimlerde barajı geçmesi dahi şüpheli. Bütün bunlara karşı Devlet Bahçeli en saygın devlet adamı durumunda! MHP de hâlâ disiplini ile en güçlü parti. Ve Demokratik Türkiye Partisi ve Başkanlığına seçilen Mehmet Ali Bayar, Türkiye siyasetine taze bir hava üfleyecek bir umut! Eskilerden usanan seçmenler herhalde yeni arayışlara girecekler!. Kısacası Ecevit'ten sonra Türkiye siyasi spektrumu bir hayli değişeceğe benzer: Harekette bereket vardır ama, fırtınalı bir havaya giriyoruz; kemerlerinizi bağlayın!