İsraillilerle Filistinliler arasındaki zıtlaşma, yıllardan beri Camp David uzlaşmasından, karşılıklı vaad ve önerilerden -ve kaçırılan anlaşma ve uzlaşma fırsatlarından sonra, bugün değil uzlaşmayı, konuşmayı bile imkansız kılacak boyutlara oturdu. BM Güvenlik Konseyinin İsrail'i Ramallah'tan çekilmeye davet eden son kararı,- Suudi Veliahtının, Arap ülkelerinin İsrail Devletini tanımalarına karşılık, İsrail'in 1967 hudutlarına çekilmesi şeklindeki önerisi, artık geçersiz, kaldı. Bu son öneriyi İsrail'in tümüyle kabul etmesi imkansız denecek kadar güçtü. Bir defa, Filistinliler de bununla yetinmeyecekler binlerce Filistinli mültecinin yurtlarına dönmesinde ısrar edeceklerdi. Ama hiç olmazsa bir pazarlık kapısı açılmış olacaktı. Böylelikle Arafat'ın Barak'ın oldukça makul bir önerisini reddettiği gibi bir fırsat -şimdilik- kaçırılmış oldu. Şaron ve Arafat kaldıkça Şurası artık aşikar ki iki taraf arasında uzlaşma, bir tarafta Ariel Şaron -diğer tarafta Yaser Arafat oldukça, bir artık imkansız gibi. Aslında ikisinin de geçmişleri; Şaron'un geçmişteki icraatı ve aşırılığı Arafat'ın da şüphe götürmeyen terör sicili, ikisinin oturup uzlaşmalarına- hele bundan sonra hiç imkan vermeyecektir. İki tarafta da yeni liderlere gerek var. Ama bunlar nasıl ortaya çıkacak ve nereden destek alacaklar?. İsrail tarafında mutedil liderler var. Terörden yılan ve bıkan çoğu İsrailliler, Filistinli Arapların hepsinin öldürülemeyeceğine göre onlarla birlikte barış ve hzur içinde yaşamayı -teröre vermekte oldukları ağır kayıplara rağmen arzu edebilirler. Ama şimdi Arap tarafında bu hava yok... Hamas, İslamı Cihat-El Aksa gibi örgütler uzlaşmayı değil İsrail Devletini ortadan tümüyle kaldırmayı ahdetmişler ve işin acısı terörle, sonunda bunu başaracaklarına inanmışlar. Arafat'ın da esasında böyle düşündüğü anlaşılıyor. Arafat, Ramallah'ta İsrail kurşunları ile can verirse, kahraman şehit olarak Arap kinini temsil edecek. Şaron'un istediği gibi "sadece gidiş bileti kesilir", başka bir ülkeye sürülürse, mağdur kahraman olarak liderliği devam edecek. Yerine mutedil bir Filistinlinin geçip uzlaşması hayal olacak. Arafat'ın kişiliği ne olursa olsun, Şaron'un onu kendi ülkesinden kovmaya kalkması bile, küstah zihniyetini gösteriyor. Saçmalıklar Şu sırada Amerikan kamuoyundaki tartışmalarda da pek mantık yok. Filistin'dekı terörle 11 Eylül Saldırısı özdeşleştiriliyor ve Amerika'nın bir taraftan teröre karşı savaşırken Filistin terörüne ve bu terörün lideri olduğu iddia edilen Arafat'a sahip çıkamayacağı söyleniyor. Bush da güç durumda... Amerika'da kamuoyu şu sırada açıkça ifade edilmese bile, Şaron'un tutumundan ve İsrail askerlerinin hoyrat hareketlerinden rahatsız olmaya başladı. Ancak, bu arada, güçlü olmanın küstahlığı ile ortaya budalaca fikirler de atılıyor, Bir sözde uzman "Irak'a hemen saldıralım veya Saddam'ı devirelim, o zaman dost bir Irak rejimi ve bölgedeki Türkiye ve Ürdün gibi dostlarla, Filistin terörünün hakkından geliriz!" dedi... Ne ham hayal! Ama bu tarz düşünceye FOX TV Haber kanalında, Dick Morris adlı bir zıpçıktının "Türkiye'yi de IMF vasıtasıyla satın aldık" diye saçmalamasını da katarsanız Türkiye'nin de bu kargaşada kendi öz çıkarları açısından, duygusallığa kapılmadan hareket edebilmesinin ne kadar güç olduğunu anlarsınız... Bu zata hemen cevap verdim Türkiye'nin, Türklerin asla satın alınan, satılan bir meta olmadığını ve eğer bugün teröre karşı, Amerika'nın yanında isek, bunun IMF'den aldığımız para mukabilinde değil, kendı inançlarımızın ve bunca yıl terörle mücadelemizin bilinci ile olduğunu, ülkeleri ve milletleri para ile satın almanın Amerika için geçer akçe olamayacağını ve sonunda geriye tepeceğini anlattım. Tabii anlayabildi ise!..