Gene Kürtçe meselesi

A -
A +

Bölücü odakların Kürtçe eğitim, Kürtçe radyo ve TV yayınları konusunda, Anayasa değişiklikleri ile kapı aralandıktan sonra, önceden tahmin ettiğim gibi harekete geçmeleri üzerine, bizim, çoğu soldan dönme liberal veya liboşlarımızın aymazlığına, sığ düşünmelerine, kendi malum düşünce yapılarına yakışsa bile, gene de kızmamak mümkün değil. Bazı arkadaşlarımız konuyu hâlâ yasalardaki semantik meselesine atfediyor, çanak antenlerle Kürtçe yayınlar Türkiye'de görülebilirken, Kürtçe kitap ve gazeteler serbestken, Kürtçe eğitimin yasaklanması çelişkisi olarak algılıyor ve bu konuda zaten aralanmış kapıdan ne gibi mazarrat çıkacağını göremiyorlar. Bir zamanlar PKK ile siyasi çözüm istedikleri gibi! Basşbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nın dediği gibi PKK'nın şimdi taktik değiştirerek, sıcak terörün yerine "dil" terörünü kullandıklarını da anlamak istemiyorlar. Eğer dilekçe verenlerin istekleri kabul edilirse, neticede Emin Çölaşan'ın dediği gibi ilerde açılan bu kapı yolundan "İsteyen öğrencı üniversite sınavına Kürtçe (Çerkezce, Boşnakça, Lazca vb.) girebilir" gibi garabetler yaşanacak... Sadece "Garabet" olsa gene neyse, tehlike Sevr'in fiilen canlandırılması! Hasan Cemal'in ikilemi Bu konuda, Kürtçe eğitim ve radyo-TV yayınları serbest bırakılırsa bunun Türk milliyetçiliğine ve ayrılıkçılığa hizmet edeceği hususunda resmi odakların endişelerine, adeta yarım ağızla hak verir görünen Hasan Cemal dostumuz, Türkiye'de ana dili Kürtçe olan milyonların Kürtçe egitimini yasaklamanın "deve kuşu mantığı" olduğunu söylüyor. Ama acaba eğitimi ve Radyo TV yayınlarını, TC Devletinin resmi dili ve birlik-bütünlüğümüzün temeli olan Türkçeyi yaymak için kullanmak yerine, bu imkanı Türkiye'yi bölmek olarak kullanacakları muhakkak olanların eline gümüş tabak içinde sunmak ve bu "açık ve yakın tehlikeyi" idrak edememek asıl "deve kuşu mantığı" değil midir? Hem, aynı imkanları Türkiye'deki diğer etnik gruplara verirseniz acaba Pandora kutusunu daha da açmaz mısınız? Kürt realitesi "Kürtçe ve Kürt Realitesi" diğer etnik realiteler her zaman vardı ama Atatürk Cumhuriyeti kurarken engin vizyon ve dehası ile, özellikle "Ne mutlu Türküm diyene" ilkesi ile önlemesini bilmişti. Amerika da birçok etnik grupların yaşadığı bir ülke; anadillerde eğitim ve Radyo ve TV yayınları mesele olmuyor, çünkü burada bölücülük tehlikesi yok. Herkes Amerikalı olmaktan mutlu. Bu, 11 Eylül saldırısından sonra özellikle vurgulanmakta. Bütün TV kanallarında Amerikan Reklamcılar Konseyinin hazırladığı bir reklam gösteriliyor. Bunda çeşitli etnik kökenlere mensup kişiler önce kökenlerini belirtiyorlar -mesela aslım Türk vs dedikten sonra iftiharla "Ama ben Amerikalıyım!" diyorlar. Ve Amerika'nın resmi sloganı: E PLURIBUS UNUM- yani "Birçoğu içinden Tek!"... Hasan Cemal anadili Kürtçe olan Yılmaz Erdoğan'ın -kendi dil ikilemlerine rağmen sahnede Türkçe konuştuğunu söylüyor. Aslında bu Öcalan'ın ve diğerlerinin Kürtçeden ziyade Türkçe konuşmaları Atatürk'ün ve Cumhuriyetin başarılardır. Bu başarılardan ric'at mı edeceğiz? Şimdi Avrupa Birliği Kriterleri Atatürk'ün kriterlerini yok mu edecek. Bunu da açıkça söyleyin de, bilelim! Ekşi'nin görüşü Oktay Ekşi kardeşimiz de "Kürtçe eğitim istiyoruz" eylemlerini sözde kınadıktan sonra ve bu eylemlerin PKK tarafından kışkırtıldığı kanaatine şöyle ucundan katılmakla beraber, asıl bu dilekçeleri vermenin suç sayılmasına itiraz ediyor ve bu eylemleri yapanlara nasihat edilmesini öneriyor. Ah. "nur-u aynım" (Dostum Ekşi'ye bazan böyle hitab ederim); bu Türkiye Cumhuriyetine ve Türkiye'nin birliğine saldırıların "nasihatle" bertaraf edilebileceğini mi sanıyorsun? Malum, bir atasözümüz vardır: "nasihatle uslanmayanın hakkı kötektir" diye...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.