Görevimiz dehşet!

A -
A +

Dünyamız güvenli bir gezegen değil! Eğer "tesadüfen" bir göktaşı çarpmaz, küresel ısınma ile buzul çağı oluşmaz veya başka bir nedenle kıyamet kopmaz ise, nükleer veya biyolojik silahlarla insanlığın -ve dünyanın- sonunu bizzat kendimizin getirmemiz, hiç de ihtimal dışı değil. Komünizm ve Sovyetler Birliği çöktükten ve Soğuk Savaş "güya" sona erdikten sonra, nükleer bir savaş tehlikesi, gene "güya", ortadan kalkmıştı. Ne var ki, nükleer silah stokları büyük ölçüde hâlâ oldukları yerde duruyor. Rusya ve Çin ellerindeki silahları kullanmaktan, "şu bağlamda" kaçınsalar bile, iki ülkede de aşırıların veya teröristlerin bu silahlarla bir çılgınlık yapmaları ihtimali var. Terör örgütlerinin, bu bombaları valizlere koyarak bir yerlerde patlatmaları da hiç ihtimal dışı değil. Nihayet, ileri teknolojide balistik füzelere sahip Kuzey Kore, Irak, İran gibi "haydut ülkelerin bunları kullanmaları da mümkün. Velhasıl, nükleer "barış", hâlâ pamuk ipliğine bağlı. Asıl pamuk ipliği! Ancak, nükleer silahlar konusundaki asıl pamuk ipliği, 1972'de ABD Başkanı Richard Nixon ve Sovyet Lideri Leonid Brejnev arasında imzalanan ABM (Anti Balistik Füzeler Andlaşması idi. Bu andlaşma, iki tarafın "Karşılıklı ve kesin olarak" birbirlerini "mahvetmek" (Mutual Assured Destruction-MAD) ihtimaline veya konseptine dayanıyordu. Esası, küresel bir nükleer kıyamete karşı en önemli garantinin her iki tarafın da kendi kendilerini, aralarında anlaşarak, diğer tarafın nükleer saldırısına karşı savunmasız bırakmaları idi. Yani, böylelikle her iki taraf da, karşı tarafın nükleer füzelere karşı savunmasız olduğu "güvencesi" ile tek taraflı saldırıya geçmeyeceklerdi. Kısacası lMAD akrominin İngilizcedeki anlamının ifade ettiği gibi, bir "çılgınlık" veya dehşet dengesi, barışın başlıca sigortasını teşkil edecekti. Nitekim, bu sigorta, gerçekten de otuz yıla yakın, nükleer bir çılgınlığı fiilen önledi. Bu arada ABD de Sovyetler Birliğini dize getiren amillerden biri olan, Balistik Füzelere karşı uzayda savunma kalkanı geliştirmek, hususundaki "Yıldız Savaşları" projelerini askıya aldı. Bush'un plânı Amerika'nın yeni Cumhurbaşkanı George W. Bush şimdi, artık mevcut olmayan Sovyetler Birliği ile o zamanın koşullarında imzalanmış olan ve artık hiç de güvenli ve gerçekçi bulmadığı ve ABM Andlaşmasını bir tarafa bırakıp, hem Amerika'yı, hem de muteffiklerini, özellikle Kuzey Kore, İran ve Irak'tan yapılacak nükleer füze saldırılarına karşı korumak için, Yıldız Savaşları Projesini, başka parametrelerle ve ABD'nin genel savunma konseptlerinde ve klasik güçlerinde yapılacak değişiklikler paketi içinde yeniden canlandırmak istiyor.. Hatta böylelikle nükleer ve konvansiyonel silahlarında da kısıtlamalara gidebileceğini ilave ediyor. Bu planın ayrıntıları henüz belli değil, ama Amerika'nın içinden de Avrupa ülkelerinden ve tabii Rusya'dan da hemen itiraz sesleri yükseldi. Amerika'daki muhalefet, bu projenin çok pahalıya mal olacağını ve bu arada ABD konvansiyonel gücünün de ihmal edileceğini ileri sürüyorlar. Avrupalılar da ABD'nin kendi çıkarları uğruna dünyayı tehlikeye attığını ileri sürüyorlar. Bizden de bu konuda benzer itirazlar çıktı. Mesela Hadi Uluengin, Bush'un ABD'nin öz çıkarları için ve endüstri teknoloji holdinglerinin kazançları için dünyayı tehlikeye attığını yazdı. Rusya'yı Çin'e yaklaştırması ihtimalinden söz etti. Fakat üzerinde düşünüldükçe Avrupa'daki ve Amerika'daki muhalifler bile Bush'un yeni stratejisinin o kadar yüzeysel olmadığını, hemen yabana atılamayacağını itiraf etmeye başladılar. Bush'un planında Rusya'yı bu projeye hem teknolojik hem siyasi anlamda ortak etmek boyutu da var. Gerçekten de Putin dahi şimdi teklife sıcak bakmakta. 1972'de ABM anlaşması imzalandığında, dünyada iki iki nükleer süper güç vardı: ABD ve Sovyetler Birliği. Her ikisi için de potansiyel tehlike, nükleer güce ve füzelere sahip olmaya başlayan Çin idi. Bugün de gene başlıca çıban başı, hem ABD için hem de bir yerde Rusya için potansiyel bir tehdit kaynağı olabilecek ülke, haydut ülkelere de nükleer silah ve füzeler konusunda yardım yapan ve "demokratik olmayan" Komünist Çin. Son casus uçağı olayı dolayısıyla, bu bir defa daha belli oldu. Çin'in Tayvan'ı behemahal kendisine bağlamak amacının, önce bir soğuk savaşa sonra da sıcak çatışmalara yol açması ihtimali de büyük. Çin faktörü Şimdi Bush'un yeni planına Rusya'yı ortak etmesi ile Çin, kontrpiyede bırakılabilir. Böylelikle, ABD ve Rusya füzelere karşı müşterek savunma sistemi geliştirebilirlerse, Çin mahdut teknolojik imkanları ile nükleer tehdidini ve dolayısıyla Tayvan üzerindeki baskılarını fazla ileri götüremeyecek, tecrit edilecek ve belki de demokratikleşmeye zorlanacaktır. Tabii aksi ihtimal de, Çin Komutanlarının, büsbütün saldırganlaşmaları ihtimali de varit. Oynanmakta olan bu çok boyutlu satranç oyununda, karşılıklı, çok taraflı tehlikeli başka muhtemel hamleler de mümkün. Ve denklem hâlâ çok fazla "bilinmyen" faktörlerle dolu. Bu tehlikeli faktörlerden biri de füzelere karşı savunma geliştirilirken, haydut ülkelerın, teröristlerin nükleer bombaları arka kapıdan valizler içinde göndermeleri! Dedim ya, gezegenimiz hiç de güvenli bir yer değil.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.