Bilgisayarın başına geçip, klavyenin tuşlarına bakınca bugün de içimden, hayatım boyunca gördüğüm ve çalıştığım çeşitli araçlar, "makinalar", yazı makinaları konusunda yazmak geldi. Düşünüp hatırlamaya çalışınca, çocukluğumdan beri, ne kadar çok ve çeşitli, yazı makinaları, gramofonlar, teyp makinaları vb. kullanmışız meğer! Şimdi, bunları saklayıp küçük bir müze oluşturmadığım için yanıyorum. Daktilo Yazı makinalarından veya başka bir deyimle "Daktilo" makinalarından başlayayım.. "Daktilo" deyince akla, o zamanların "daktilo" hanımları -sekretereleri de geliyor. Her yıl, telefonda insanları paylamayan, o zamanın, nazik "daktilo-sekreter" hanımları arasında "sür'at yarışması" yapılır, dakikada en fazla kelime yazanlara, ödüller verilirdi. Hatırladığım kadar hep Şampiyon olan Ece adında bir kızımızdı. "Daktilo, daktilo telefon başındayım!" nakaratlı ve daktilo makinası seslerinin de arka planda duyulduğu, meşhur bir şarkı da vardı! İlk makinam İlk tanıştığım yazı makinası, amcamın şirketinde, boyumdam büyük bir ROYAL marka daktilo idi. Sonra babamın kütüphanesinde raflarda duran, portatif ERICA marka Almanya menşeli bir makina hayatıma girdi. Bu makinayı, önce gizlice sonra da aleni olarak kullandım ve sonunda da sahip çıktım. 1944' te VATAN gazetesinde muhabir olarak çalışmaya başladığımda, beraberimde götürdüğüm makina, siyah kutusu içinde bu ERICA idi. O gün Cağaloğlu'nda, Molla Fenari Sokağı'ndaki eski bir konakta hizmet veren VATAN'ın, yazıişleri-istihbarat bölümleri ve de misafir kabul yeri, kışları ortasında kömür sobası yanan, büyük bir salonda yer alıyordu. Geceleri bu sobanın üzerinde pastırmalı yumurta pişirirdik... Her muhabirin ve muharririn özel masası olmadığı için masalar kapışılırdı. Ben de, ilk çalışma günümde bana verilen alanlarda istihbarat yapmıştım: Haberimi yazmak üzere, bir köşe bulup makinamı açtım. Etraftan garip bakışlarla beni izliyorlardı. Yazmaya başlayınca, etraftan isyan sesleri yükselmeye başladı; arkadaşlar: "Bu da nereden çıktı" diye söyleniyorlardı. Yazım, Yazıişleri Müdürü tarafından, dizilmek üzere, aşağıya, mürettiphaneye gönderildikten sonra, karşıma linotip operatörü, rahmetli Ahmet Dizer dikildi "Siz eski Türkçe yazmaz mısınız? Biz onu daha kolay okur ve dizeriz" diye direndi. Bu vesile ile söyleyeyim, bütün operatörler ve mürettipler bize Türkçe dersi verecek kadar bilgili idiler. Ama onlar direndiler ben de yazı makinası kullanmakta direndim; altlı üstlü şikayetlere aldırış etmeden hep yazı makinası ile yazmaya devam ettim.. Neticede pes ettiler, alıştılar! Gazetecilik hayatımda, Erica'dan sonra, elimden Underwood, Smith-Corona, Olivietti vs. çok makina geçti. Zaman zaman kurdeleleri dolaşır, ellerim siyah kırmızı boya olur veya mekanik bir problem çıkar, Sirkeci'deki tamirciye taşınırdım. Ama aslında makinalarımdam memnundum: Ayrılmaz bir parçam, düşüncelerimin olmazsa olmaz ifade araçları idiler... Ve bilgisayar Galiba 1989'da, Sabah grubunda yayınlanan İngilizce bir gazetenin Genel Yayın Müdürlüğüne getirilince ve bu sefer de bu gazetenin gene, bütün bölümlerini ve onlarca kişiyi içine alan garajdan bozma salonuna, elimde yazı makinamla girip çalışmaya başladığımda, etrafın tepkileriyle karşılaştım. Herkes bilgisayar terminaşerinde -erkranların başında çalışıyordu ve benim daktilo makinam bu sefer de çağdışı kalmıştı. Bilgisayar gerçekten çok yararlı bir araçtı; eski daktilo makinalarının aksine, düzeltmeler, paragraflara yer değiştirmek kolaylıkla yapılıyor, sayfaları yeni baştan tape etmek, hataları lastikle silmek vs. gerekmiyordu. Yazılar doğrudan ekranlardaki sayfa düzenine gönderiliyordu. Ancak ben bu yeni ve çağdaş yönteme pek kolay alışamadım. Uzun süre Bilgisayarlara dehşetle baktım, el süremedim. Hatta bana hediye edilen APPLE marka bilgisayar uzun zaman kitaplığımın köşesinde, plastik kılıf içinde kullanılmadan durdu. Sonunda, torunuma verdim. Ama en sonunda da çocukların baskıları ile bilgisayar kullanmayı öğrendim ve itiraf edeyim ki hayatım kolaylaştı. Ne var ki bilgisayar konusunda bilgim sathi olduğu için, zaman zaman çaresiz kalıyorum. Diğer araçlara gelince: Çabuk bozulan, 78'lik taş plakları çalan, özel iğnelerinin sık sık değiştirilmesini gerektiren, boğuk sesli, kurgulu portatif veya möbleli gramofonlardan, ses kaliteleri daha iyi, elektrikli ve radyolu "pikaplara" sonra da 38'lik Longplay ve 45'lik plaklara kadar uzun fakat süratli bir evrime tanık oldum. Hayatta yaptığım işler arasında Türkiye'de ilk Longplay (uzunçalar) plakları doldurup imal etmek üzere, Kayhan Çağlayan adlı bir müteşebbis arkadaşla birlikte MELODİ adlı bır şirketi kurmak da vardı. İlk yaptığımız plak Kani Karaca'nın okuduğu Süleyman Çelebinin MEVLİD'i idi. Ses bandlarına ve makinalarına -TEYPLERE- gelince, bu bantlarda da süratli bir evrim oldu. İlk önce, İstanbul Radyosunda ince teller üzerine kayıt yapan makinalar vardı ama hiç pratik değildi ve pek kullanılamamıştı. Hemen sonra, "makaradan makaraya", ince plastik şeritler üzerine kayıt yapan teypler, sonra üzerine kayıt yapılamayan, ancak özel makinalarda kullanılan 8 ayrı kanallı (8 track) teypler çıktı, fakat bugünkü kasetler çıkınca hemen ortadan kayboldu. İlk video makinaları SONY şirketinin çıkardığı BETAMAX'lardı. Anack VHS formatı çıkınca Betalar da müzelik oldu. Acı tecrübe Kore'de askerliğimi yaparken Genelkurmay Basın Bürosu bana, sesli röportajlar yapıp Ankara radyosuna göndermem görevini de vermiş ve ağır teyp makinaları vermişti. Ancak, bu ağır makinaları ileri siperlere taşımak çok güç oluyordu. Sonraları bana, portatif, fakat kurgu ile işleyen bir cihaz göndediler, röportajlarda bunu kullandım. Bir defasında Rahmetli şehit üsteğmen Şumnu'nun kullandığı bir topçu uçağı ile, düşman hatları üzerinden alçak irtifada uçtuk ve izlenimlerimi, yerden yapılan kesif uçaksavar ateşinin sesleri ile birlikte dahil kaydettim. Daha doğrusu, kaydettim sanıyordum. Karargaha dönünce müthiş röportajı iftiharla dinlemek ve dinletmek istedim. Hiç ses yok! Meğer cihazın kurgusu bitmiş. Zaten emektar daktilo makinasından başka makinalarla aram hiç iyi olmamıştır ya. Şimdi de bilgisayar arıza yapınca şaşırıp kalıyorum, çocuklara "İmdat" diye bağırıyorum!