Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, IMF'nin kredi dilimlerini serbest bırakmak için şart koştuğu ve TBMM'de kabul edilen "TütünYasasını", bir daha görüşülmek üzere Meclise iade etti. Bu iadenin, IMF ile ilişkilerin, zaten pamuk ipliğine bağlı olduğu bir sırada iadesi ve gecikmesi sorun olacak gibi. Başbakan Ecevit, Cumhurbaşkanının bu takdirini, şeklen yanlış olduğu ve Sezer'in bunu yapmaya hakkı olmadığı için değil, siyasi gerekçelere dayandığı için eleştiriyor: "Bu konuda siyasi takdir hakkı hükümetindir" diyor ve fakat aynı zamanda da, IMF'nin Anayasamızdan kaynaklanan bu hukuki sürece itiraz etmeye hakkı olmadığına da işaret ediyor. IMF'nin haddi Bu çelişkili durum, öncelikle benim de hep üzerinde durduğum IMF'nin, hem haddini hem de ülkelerin hukuki, siyasi, sosyo ekonomik gerçeklerini bilmeden veya bunlara aldırış etmeden hareket ettiği, hem de IMF'ye milli hükümranlığımızdan tavizler vermenin ne kadar hata olduğu hususundaki iddiamı teyid ediyor. İşin, üzerinde öncelikle durulması gereken tarafı da, Cumhurbaşkanın iade kararının siyasi ve haklı olup olmadığından ziyade bu! Ne var ki, bu hususta da, bir soru hemen akla geliyor; Sezer'in takdiri şeklen siyasi de olsa, Anayasa ve ülke çıkarları açısından yanlış mıdır? Yanlış değilse Devlet Başkanının TBMM'yi ve Hükümeti uyarması, herhalde yanlış olmamış, en azından hükümete IMF'yi ülkemizin gerçeklerini gözardı etmemesi yönünden, bir kere daha uyarmak için bir dayanak vermiştir. Gerekçeler Cumhurbaşkanının, geri gönderme gerekçeleri arasında "yasadaki düzenlemeler dolayısıyla tütün çiftçisinin, göreceği zarar ve gelir kaybını karşılayacak düzenlemelerin, yasada bulunmaması, iç piyasanın yabancı tütün tekellerine korumasız açılması, tütün üretiminin sürdürülmeyecek olması veya destekleme sisteminin yerine yenisinin konması" hususları var. Sezer'in Anayasal açıdan da makul ve haklı gerekçeleri var. Dediğim gibi bu gerekçelerin, siyasal da olsalar, yanlışlığı iddia edilemez. Acı tütün Burada Tütün Yasasını irdeleyecek değilim. Ancak olaya bir "arka plan" teşkil etsin için, hasbelkader biraz yakından bildiğim, tütün konusunun ve öteden beri uygulanan Tütün ve Tekel politikalarının, şaşılacak derecede yanlış ve yıllarboyu da bu yanlışların çığ gibi büyüyerek, ülkeye büyük bir yük teşkil ettiğini belirtmeliyim. Bu konuda radikal bir reform gecikmişti bile!. Tütünün ve sigaranın sağlığa zararlı olduğu gerçek ama tütün üretiminin, çok sayıda insanımızın geçim kaynağı olduğu ve sigara tekel gelirlerinin de önemli ve kolay gözardı edilmeyecek bir bütçe kaynağı olduğu da başka bir gerçek. Ancak, tütün ve sigara tekeli politikası yıllar yılı dünya gerçeklerinden uzak ve bu gerçeklere rağmen inanılmaz bir bağnazlıkla devam ettirilmişti. Çiftçiler elverişsiz ve başka ürünlerin ekilebileceği sahalara, nisbeten az emek isteyen ürünlerinin, çoğu zamanlar politika ve yerel politika mülahazaları ile hükumet tarafından, yüksek fiyatlarla alınacağını bildikleri için tütün ekiyorlar ve bu tütünlerin çoğu ne ihraç edilebiliyor ne de dahili sigara imalatında kullanılabiliyordu. Çünkü İkinci Dünya savaşından sonra, dünyada sigara içim tercihleri, şark tütününden harman Virjinya vs. tütünlere ve bunlardan yapılan sigaralara kaymış ve Türk Şark tütününün ihracat imkanları kısılmıştı. Başlangıçta Türkiye'de müsait bölgelere, hem yerli çağdaş sigara üretiminde kullanılabilecek hem de ihraç edilebilecek Virjinya vs. yanıcı tür tütünler ekilip üretilebilecekken, inanılmaz bir bağnazlıkla bu yola gidilememişti. Yaprakların üzerinde Türk bayrağı yoktu ki, Türkıye'de üretilecek Virjinya tütünü de Türk tütünü olacaktı. Diğer taraftan, bu anlaşılmaz bağnazlık yüzünden Türkiye'de de mesela, eski Tekel Genel Müdürlerinden Yücel Özden'in sonra cesaretle, yabancı şirketlerin yıldırımlarını üzerine çekmek pahasına yaptığı gibi, Tekel 2000 gibi çağdaş bir sigara imal edilmemış ve fakat yabancı sigaraların ithali de yasaklandığı için, kaçakçılara trilyonlar kazandırılmıştı. Özal zamanında yabancı sigara ithaline izin verilirken Rothmans şirketine Bitlis'te BEST fabrikasını kurmak izninin verilmesiyle kaçakçılık önlenmiş oldu fakat, yakılacak veya denize dökülecek tütünlerin alımı devam etti. Netice Fakat iş şimdi, Sezer'in haklı olup olmadığından ziyade, takdirinin şekline ve ucu IMF'ye dokunan zamanlamasına gelip dayanıyor. Bazıları "sırası mı idi şimdi bunun?" demeye getiriyorlar. Bence tam sırası, çünkü IMF'nin benzer taleplerinin arkası gelmeyecek. IMF bu ve benzer isteklerinde hep haklı mıdır? Güngör Uras, bu köşede alıntı yaptığım bir yazıda IMF'nin türlü tarım ürünlerini yasaklaması ile başımıza gelebilecekleri yazmıştı. Hem bu yasaklamaların Türkiye'nin çıkarları mı, mesela Amerikan tütünü ve sigarasını, şeker kamışını desteklemek için mi olduğu en azından merak konusu. Tütün ve Tekel konusunda yeni radikal düzenlemeler muhakkak gerekiyordu ama bunları IMF diktası altında ve onun talimatlarına göre yapılmasıdır düşündürücü olan! WALL STREET JOURNAL gazetesinde Claudia Rossett, IMF'de köklü reformlar gerektiğini yazarken bu kuruluşun bürokratlarının makro ekonomi konusundaki engin bilgilerine rağmen "müşterı ülkelerin iç politika gerçeklerine ve öz çıkarları konusunda pek bilgili ve duyarlı olmadıklarını da belirtiyordu." Cumhurbaşkanımızın Tütün Yasası konusunda yasal hak ve yetkilerini içinde bulunduğumuz durumda, ülke yararına kullanıp kullanmadığı soruluyor. Bu zamanı ve ülkenin yararı mı IMF'nin yararı mı olduğunu kim tayin edecek?