İyimserlik ve karamsarlık

A -
A +

Düşündüm ki, son zamanlarda hep kötümser yazılar yazmaktayım. Gerçekten de ülkemizin hali ve geleceği konusunda kötümser olmak için bir hayli sebep var. Ancak hiç iyimserlik nedenleri yok mu? Bence çok var! Özellikle yurtdışında, yerel toplumlara, -hayatlarına ve insanlarına bakınca Türkiye açısından- tabii zafiyetlerimiz olduğu gibi birçok üstünlüklerimiz de var. Hele bugünün uydu imkanları ile Amerika'da oturup Uzakdoğu'dan, Ortadoğu'dan ve Avrupa'dan, dünya TV'lerine ve Türk TV kanallarına bakınca, bizim birçok üstün taraflarımız daha net görülüyor. Yanlış anlaşılmasın, bizim çoğu TV kanallarımızın abuk sabukluğu ve ahlak erozyonuna hizmet eden programlarını eleştirmem bakidir, çoğu programlar ve hatta saygın gazete ve dergilerdeki yazılar maalesef Türk toplumunda bir ahlak erozyonu izlenimini veriyor. Bunda, tabii reytinglerin gecekondulara yerleştirilmiş ve programların da o zevklere göre yapılmasının rolü var. Kısır döngü orada. Gecekondu sakinleri ve gençleri de o programlara bakıp onlar gibi olmaya özeniyorlar. Teknik üstünlük-insan üstünlüğü Ancak teknik açıdan, salt programcılık ve görüntü açısından bizimkiler dünyanın her tarafındaki TV'lere fark bile atıyor. Hele Reklamlarda, bizim reklam filmleri teknik, espri ve etki açısından Amerika'daki reklamların çoğundan üstün. Bu, bana, daha Türkiye'ye TV'yi getirmek mücadelesini verdiğim sırada o zamanki DPT uzmanları ile yaptığım münakaşaları hatırlattı. Bu "uzmanlar", bana "Televizyonu kurarken hangi elemanları kullanacaksınız?" diye sorarlardı. Ben de "Merak etmeyin bizim çocuklar bu işi hemen öğrenirler ve en iyisini yaparlar" diye cevap verirdim. Haklı çıktım. Bitlis'te İngilizlerle bir sigara fabrikası kurarken, İngilizlerin hassas elektronik makinaları kimlerin kullanacağı hususundaki şüphelerine karşılık "Bizim çocukların" zeka ve kıvraklıklarından emin olduğum kadar haklı çıktım. Bitlisli bizim çocuklar bir iki ay içinde o makinaları İngiliz ustalardan daha iyi kullandılar ve hatta onların yapamadıkları tamirleri bile yaptılar. Çünkü övünmek gibi olmasın ama, "bizim çocuklar"daki zeka ve iş kıvraklığı başka hiçbir ülke ve millette yoktur. Bunun birçok örneğini yaşamışımdır. Velhasıl, Türk insanının sadece teknik alanda değil her alandaki büyük kabiliyetleri zaten hangi ülkeye giderlerse gitsin her alanda başarılı olmalarından bellidir. İngiliz tarihçi H. G. Wells'ın sözlerini hep yazmışımdır: "Türkler" diyor Wells "Denizin dibindeki incilere benzerler. Orada kıymetleri yoktur ama dünya yüzüne çıkınca kıymet bulurlar" Gerçekten de Türkler belki de ülkenin güç şartlarından dünyaya çıkınca kendilerini gösterebiliyor ve kıymet buluyorlar. IMF uzmanları Türkiye'ye IMF heyetleri gelip gidiyor ve bu uzmanlar türlü reçeteler buyuruyorlar. Bu reçetelerin bizim şartlarımıza uymadığı hatta Arjantin'de ters neticeler verdiği hususunu bir tarafa bırakıyorum ama merak ediyorum acaba bu sahalarda yetişen "bizim çocuklarımız" o uzmanlardan bilgi bakımından üstün değil midirler ve kendi ülkelerinin şartlarına göre daha uygun reçeteler yazamazlar ve uygulayamazlar mı? Sorunun cevabını biliyorum, bir defa yabancı uzman zaafı çok eski bir kompleksimizdir. Sonra, maalesef, ipin ucu ve para kaynakları o yabancıların elinde. Gene huyumuzdur, biz kendimizden olan kıymetleri daha kolay ve çabuk harcarız. Tabii bazen bu elemanlar da yabancıdan fazla yabancı olup tepki çekerler. Atay'ın sorusu Neticede, bu iyimserlik havası içinde beni asıl düşündüren şey yeni kuşakların bütün üstünlüklerine karşılık, milli değer birikimlerinden ne kadar nasib aldıkları? Herhalde bir yerde yanlış yapmışız ki, Falih Rıfkı Atay'ın 1936 yılında YEDİGÜN dergisindeki yazısında sorduğu "2000 yılında Türklük nasıl olacak" sorusu gibi o günlerden başlayan bazı hatalar yapılmış. Her bakımdan parlak olan gençlerde -kendi torunlarım dahil- bizim babalarımızdan tevarüs ettiğim milli duyarlılıkları, değerleri pek göremiyorum. Acaba nerede hata yaptık? Ben inanıyorum ki, eninde sonunda, Avrupalıların korktukları gibi insanlarımızı bu sefer Avrupa'ya bilgileri, zekaları ve becerileri ile hakim olurlar. Ama o zaman Türkiye benim -bizim- anladığımız Türkiye ve Türklük kalacak mı? Bazıları diyecekler ki, rant vs. olsun da varsın kalmasın! Ben işte bunu diyemiyorum. Hem desem de demesem de ne olacak. Ki işte geldik gidiyoruz; şen olsun geride kalanlar!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.