Kafaları karıştıranlar!

A -
A +

Hükümet savaşa, gerekirse asker göndererek katılmak için TBMM'den karar almak üzere. Ancak bazı köşe yazarlarının kafaları çok karışık -daha doğrusu geçmişteki ideolojik kavram kargaşalarına uygun- ama, her konuda olduğu gibi 11 Eylül 2001 terör saldırısı ve sonraki gelişmeler konusunda, özellikle, şu sırada, Afganistan'da savaş fiilen başladıktan sonra, ilerdeki kapsamı ve bunda Türkiye'nin katkı ve rolünün ne olacağı hususunda yazıp, söyledikleri kafaları karıştırıyor. Teröre ve teröristlere karşı ilan edilmiş olan evrensel mücadelede, hiçbir katkımız olmamasını ve belki de figüran gibi kalmamızı savunanlar, hiçbir şekilde hatta sembolik de olsa, askeri katkıda bulunmamıza şiddetle karşı çıkanlar var. Tabii hepsi terörün tüm kaynaklarının kurutulması kapsamında, Irak'a karşı da harekete geçirilmesine ve Körfez Savaşında yarım kalan işin bitirilmesine de şiddetle karşılar. Bir örnek yazar MİLLIYET gazetesinde Melih Aşık, ideolojik yapısından bekleneceği gibi, adeta halk ve askerler adına konuşuyor; "savaş istemiyorlar" diyor. Zaten, hangi aklı başında insan savaş ister, kendi askerlerinin insanlarının boşuna ölmesini ister ki! Ama Aşık bundan sonra, bu savaşın "amaçları ve kanıtları kuşkuludur" hükmüne varıyor. Usame Bin Ladin'in New York ve Washington'a yapılan saldırıları haklı göstermesinden ve böylelikle kendisinin ve El Kaide örgütünün suçunu itiraf etmesinden sonra bile. Ve malum, bayat ve bugünkü durumla ilgisiz, marjinal iddialar: Amerika gerçekten, teröre karşı değil de "bilistifade" petrol bölgelerindeki egemenliğini güçlendirmek için manevra yapıyormuş. Petrol bölgelerini ve boru hatlarını güvence altına almak, bugün Türkiye için de geçerli bir zorunluk, ancak ABD'nin bu konuda "manevra yapmak" için hiç yoktan bir "savaş" icat ettiğini ima etmek abes. Ama aynı yazar geçenlerde köşesinde, New York ve Washington'daki saldırıları Amerika'nın kendisinin, aynı maksatlarla ve başka birtakım hesaplarla, mesela güçlükle seçilen Bush'un prestijini arttırmak için yapmış olduğu iddiasına da imadan öte ciddi ciddi yer vermişti. Amerika'nın onbin masum insanını, ekonomisini, savaş idare merkezini, toplumun her kesimini, Beyaz Sarayı veya Kongre binasını kendisi vurarak, kendi topuğundan değil canevinden vuracak kadar acemi bir kovboy olacağını düşünmek için; bırakınız Amerika'yı ve Amerikalıları hiç tanımamayı gerçekten kafaca özürlü olmak gerekiyor. Galiba bazıları Amerika'yı sadece filmlerden tanıyor ve ve Hollywood'un komplo senaryolu filmlerinden etkileniyorlar. Bu kadar yanlış abes iş düşünebilenlerden nasıl doğru hükümler bekleyebilirsiniz ki! Gene Milliyet'te Hasan Cemal, çok net düşünüyor ve yazıyor; açıkça: "Bu savaş Amerika'nın savaşı değil Türkiye'nin savaşıdır" diyor. Çünkü teröre karşı savaştır ve bir yerde de İslamiyetin bünyesinde bir tümör olan, Türkiye'nin içindeki açık ve yakın tehlikeye de kötü örnek teşkil edecek. Orta Asya'daki uzun vadeli çıkarlarımızı engelleyebilecek çağdışı Taliban rejimine karşı savaştır. Daha önemlisi, reel politika gereklerince, dünyada kartlar dağıtılırken kendi arkabahçemizdeki olaylara bigane kalamayız ve bayrağımızı muhakkak göstermeliyiz. Sonra her bakımdan "Siz o zaman nerede idiniz?" diye sorarlar. Irak konusu Aynı mantığı Irak konusuna da taşımak mümkün. Teröre ve kaynaklarına karşı topyekun savaş açılmışken "haydut ülkelerin" başında gelen Irak'ı unutmak mümkün mü? Irak'ın da gerek terör kaynağı ve gerekse çıkarları gereği Türkiye için bir tehlike teşkil ettiği inkar edilebilir mi? Saddam rejiminin Türkmen kardeşlerimize kök söktrürdüğü de muhakkak. Bu fırsattan istifade Saddam ve rejimi de ortadan kaldırılabilirse bizim çıkarlarımız açısından acaba fena mı olur? Maalesef, bir ara Ecevit'in de kapıldığı, Irak'ın toprak bütünlüğü parçalanması tehlikesine gelince, bu bütünlük er geç, biz istesek de istemesek de parçalanacak. Bu "savaşı" da tribünlerden seyretmek lüksümüz olamaz. Muhtemel gelişmeler de aktif olmamızı gerektiriyor ki sonra, o bölgenin geleceği konusunda söz sahibi olabilelim ve açıkçası, kurulmak istenen bir Bağımsız Kürt devletine karşı çıkmak etkimiz ve hakkımız olabilsin! Solcularımız, hep Kore Savaşına katılmamızdan yakınırlar. Ama o savaşta muhakkak ki, şehitlerimiz pahasına, kıytırık bir Üçüncü Dünya mensubu olarak kalacağımız yerde. NATO'ya girdik ve demokratik dünyanın saygın, bir üyesi olduk. Büyük bir devlet olmak ve dünyada kendisini saydırmak şüphesiz cesaret ve fedakârlıkları gerektiriyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.