Bazan düşünüyorum, birileri milletimiz, ülkemiz aleyhinde büyü mü yaptı, beddua mı etti diye! Baksanıza, sorunsuz, olaysız ve bunalımsız gün geçmiyor... Yarın ne olacak korkusuyla yüreklerimiz ağzımızda yatıp kalkıyoruz.. Bu kötü büyüyü çözmemiz için ne yapmamız gerek? Kurşun mu döktürelim? Milletçe okuyup üfleyelim mi? Ama Shakespeare'in Jül Sezar piyesinde, Brütüs'a hitaben dediği gibi, "Sevgili Brütüs, kabahat yıldızlarımızda değil kendimizde..." Rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil'in hep söylediği gibi, "meseleleri mesele yapmaktan" kaçınacağımıza, "mesele olmayan şeyleri mesele haline getirip" bunalımlara, kendimiz yol açmamızda! Hemen söyliyeyim, medyatik olmak ve reyting yapmak dürtüleri arasında çalışan medyamızın, haber ve sansasyon uğruna, olayları tahrik etmek alışkanlığının büyük payı var bu konularda.. Bazan düşünürüm, acaba medyamız ve yazarlarımız, bazı konularda kendilerine bir muayyen süre için gönüllü ambargo koysalar, "habbelerin kubbeler" haline gelmesi önlenmez mi? Tabii, benimkisi boş hayal! Vali-Emniyet Müdürü İstanbul Valisi Erol Çakır ile Emniyet Müdürü Kazım Abanoz arasında, anlaşılan bir süredir alttan alta süren ve son zamanlarda patlak veren, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ı da içine alan tartışma veya "ihtilaf" bir örnek. Tarafların veya ihtilafı kışkırtanların, şu kritik bağlamda adeta bir hükümet bunalımı haline getirenlerin, asıl maksatlarını, bazı komplo teorilerine bağlamadan anlamak imkansız. Paylaşılamayan ne?. Kim haklı kim haksız bilmeme imkan yok. Ama şu sırada dört cephede görev yapan -ve muhtemelen bazılarının hassas nasırlarına basan İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ı ve onunla irtibatlı olarak, gördüğümüz kadar başarı ile çalışan Emniyet Müdürü Kazım Abanoz'u, bertaraf etmek için, gerçekten bir siyasi komplo tezgahlanıyorsa, bu, şu sırada, ayıptan da öte, ülkeye ihanettir. Ancak bu çıban, bir defa baş verdi, böyle kalamaz ve gözardı edilemez. Şu veya bu şekilde deşilmeli, gerçekler ortaya çıkarılmalıdır. ...Ve Çeçenler Bazı Çeçenlerin, Swissotel'i basmaları, yabancıları rehin almaları, ortalığa dehşet salmaları, maksat ne olursa olsun, tıpkı geçen yılki feribotu kaçırma olayı gibi asla tecviz edilemez. Terör terördür. Kafkas kökenli olarak Çeçenistan'daki Rus vahşet ve zulmü, çoğu yurttaşlarımız gibi beni çok kızdırır... Ve içimizde binlerce Çeçen kökenli yurttaşımız da olduğuna göre, orada olup bitenlerle ve Putin Rusya'sının baskıları yüzünden, devlet ve medya olarak gereği kadar ilgilenmediğimize inanıyorum.. Sivil toplum örgütleri bazan Çeçen kardeşlerimizin davasına, "ölüm orucu" tutanlara ve onları örgütleyenlere ve yabancı ülkelerdeki benzer olaylara gösterdikleri ilgiyi göstermemişlerdir. Diplomatlarımız da profesyonel yapıları gereği, Çeçenler, vahşet ve zulüm altında bulunan diğer soydaş ve dindaşlarımız konusunda, mesela Çin zulmü altında inleyen Uygur kardeşlerimiz hususunda ve onlara destek konusunda Rusya'nın ve de Komünist Çin'in, bizim etnik problemimizi, daha doğrusu Kürt bölücülüğü konusunu, aleyhimizde emsal olarak kullanmaları endişesinden dolayı ikirciklidirler. Ama bu mantığın sonu yok; çare başka büyük devlerin yaptığı gibi cesaretle, "O böyle ama bu da böyle" diyebilmekte ve kendi soydaşlarımıza sahip çıkmaktadır. Zararı asıl Türkiye'ye! Ama bu gerçekler de, Çeçenlerin ve özellikle Tokcanların Türkiye içindeki gerilla ve şiddet eylemlerini asla haklı çıkarmaz mazur göstermez. Ve Başbakanın dediği gibi "Çeçenler bizim kardeşlerimizdir" ama bu gibi hareketlere asla müsaade edilemez, Swissotel'deki baskın cezasız bırakılamaz. Çeçen eylemciler, belki de istemiyerek, Türkiye'ye büyük zarar verirken- asıl kendi davalarına da, kendi imajlarını lekeleyerek ihanette bulunmuşlardır. Türk devletinin şimdiye kadar, haklı davaları yüzünden hoşgörüsüne nankörlük etmişlerdir: Bu yazıma çok karamsar bir havada başlamıştım. Oysa, TV'de, Ankara'daki 23 Nisan Etkinliklerini izleyince, bir defa büyük bir bunalım içinde bu kadar güzel, renkli bir şenlik yapılmasına hayret ettim... Demek ki milli heyecanımız hâlâ ölmemiş!. Mustafa Kemal'in Milli Egemenlikle "çocukları" özdeşleştirmesindeki deha da -gene- anlaşılıyor. Çocuklarımızın orada ve TBMM'de olgun davranışları ve akıllı, başlı, konuşmaları bana, gelecek kuşaklar konusunda büyük umut verdi...