Kendi kendimizin adamı olmak!

A -
A +

Günlerdir, bir kısım medya, bazı köşe yazarları Telekom konusunda Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'e takmışlardı. Telekom Kanunu konusunda ileri sürdüğü itirazları "şu bağlamda, Türkiye'nin önünü kesmek" ve bu önemli sektörü kişisel hesaplarla elinden kaçırmamak inadı olarak yorumluyor. Hatta bazı patronaj ve rant çıkarlarına bile bağlıyorlardı. Bir defa, mensup olduğu MHP'nin adı ve şöhreti, onlarca, "bağnaz bir parti", bir kadın yazara göre de, "sol faşist (DSP), liberal faşist (ANAP) yanında, sağ faşist parti olarak olumsuzdu. TSK'nın uyarısı Ne var ki önce TSK'nın Telekom konusunda, yabancı hisselerinin %45'i geçmemesi ve uyduların yabancılara satılamaması gibi güvenliğimizi ilgilendiren bazı sakıncaları gündeme getirmesi, sonra da Bakanlar kurulunda olup bitenler ortaya çıkınca, Enis Öksüz'ün ve onunla Telekom konusunda aynı doğrultuda düşünen Profesör Mümtaz Soysal'ın hiç de bağnaz ve haksız olmadıkları da ortaya çıktı. Bu arada da bence, ortaya çıkan başka bir husus var: Acaba bir kısım medya kuruluşları Telekom konusunda ve özellikle lisanslar konusunda, Öksüz'ün duyarlılığı, Anayasaya aykırı hareket etmemek endişesi, kendi bazı rant ve çıkar hesaplarına ters düştüğü için mi O'nu hırpalamaya çalışıyorlardı?. Ben, başından beri, Sayın Kemal Derviş'e münasip bır mühlet verilmesinden yana olmuş ve Türkiye hesabına başarısını dilemişimdir. Ancak, doğrusu, şimdi tutumunu gözden geçirmek ihtiyacını duyuyorum. "Erken öten horoz misali" kamuoyu ve medya tarafından pohpohlandıkça, politik amaçlarının gittikçe artan dozlarda ortaya çıkması ve siyasi spektrumdaki yerinin "ortanın solu" olduğunu söylemesi, kendi hesabına ve misyonu açısından, talihsiz olmuş, hasım kazandırmış ve başarısını güçleştirmiştir. Derviş, ülke uğrundaki misyonunu başarı ile tamamladıktan sonra, siyasi kariyerini belirleyebilir, ama şu sırada teknisyen olarak getirildiği makamda iken değil! Bakanlar Kurulunda Fakat asıl son Bakanlar Kurulundaki, Başbakan Yardımcısı ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'inin ve hatta Mesut Yılmaz'ın sabırlarımızı taşıran IMF ile ilgili sözleri ve tutumu ile Derviş kendisini bacağından kendi yaralamıştır. Bahçeli, haklı olarak Derviş'e, "Türkiye'nin Bakanı olarak IMF'ye Türkiye'nin gerçeklerini anlatmakla mı, yoksa Kurul'a IMF'nin dayatmalarını tebliğ etmekle mi görevli olduğunu" sormak zorunda kalmıştır. Başka bir deyişle, "şimdi, Cotarelli'nin yerine, IMF'nin temsilcisi olarak, hem de Bakanlar kuruluna, Derviş mi üye olmuştur?" endişesi belirmiştir. Derviş, eğer doğru nakledilmişse, bir-iki gün önce Liderler Zirvesinde, yasa taslağının Öksüz'ün diretmesi ile kabul edilen "Lisans devrinin Bakanlar Kurulunun onayı ile yapılacağı" maddesini veto eden IMF adına "Telekom'un yönetimi değişmeli, Kurul sadece profesyonellerden oluşmalı. Bakanın Üst Kurul üzerinde hiçbir yetkisi bulunmamalı" diye ısrar ediyor. Sonra Mesut Yılmaz ve Hüsamettin Özkan'a karşı da IMF'nin Bankacılık Kanunu hususundaki dayatmalarını benimsiyor. Yılmaz da bunun üzerine, Bahçeli gibi Derviş'e "yetkilerini aştığını" hatırlatıyor ve "Siz kimin adamısınız?" diye sormaya mecbur oluyor. Gerçi, sonunda Başbakan Ecevit'in gayretleriyle, IMF'yi -o da belki- tatmin edecek bazı kelime rötuşlarıyla TELEKOM Kanunu kabul ediliyor. Kabul etmeli ki bu kanunun ülkenin çıkarlarına daha uygun yeni hali, büyük ölçüde TSK'nın, Bahçeli'nin ve Öksüz'ün uyarıları sayesinde olmuştur. Derviş belki Türkün düyunu umumiye tercrübesini pek bilmez. İstanbul'un göbeğinde, Osmanlı Devletinin yönetim merkezi Bab-ı Âlinin adeta tepesinde, kocaman bir bina (bugünkü İstanbul lisesi) dikip, Türkiye'nin ekonomisine, -maliyesine gelirlerine ve giderlerine- resmen ipotek koyan düyunu umumiye, Türk-Osmanlı tarihinin zülü idi. Lozan Konferansında İsmet Paşa'nın bu müesseseden kurtulmak çabalarına "Sonunda siz gene bize muhtaç olacaksınız, kapımıza gelip para isteyeceksiniz" diyen İngiliz Lord Curzon'a, paşanın verdiği haysiyetli cevap malumdur. TC sonra bütün dış borçlarını kendiliğinden ödemiştir. Ne var ki, o zaman, Osmanlının son döneminde idaresizlikler yüzünden yapılmış borçlar dolayısıyla, musallat olan düyunu umumiyenin yerine, son zamanlardaki hata ve idaresızlikler yüzünden, yeniden yabancılara ve IMF'ye muhtaç duruma düşmüşüzdür. Gerçekten acı bir durum ve bazılarına göre de elimiz mahkum; IMF ne isterse, ne buyurursa yapmak zorundayız. İş neticede, AB Ankara temsilcisi Bayan Karen Fogg'un Cumhurbaşkanına sorduğu "Egemenliği paylaşma konusuna nasıl bakıyorsunuz?" kritik sorusuna dayanıyor. Egemenliğimizi, kimlerle ve nereye kadar paylaşacağız?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.