Fransa Başbakanı Lionel Jospin, Almanların, ulus devletleri ortadan kaldıracak, bütün üyelerin milli egemenliklerini erozyona uğratıp, tek merkezden, ABD gibi Federal bir sistemle yönetilmesini öngören projelerine karşı "Ben Avrupa'yı istiyorum ama kendi milletime bağlıyım; Avrupa'yı yaparken Fransa'nın yok edilmesine razı olamam!" diye haykırıyor.. Acaba bizim Avrupacılar, bu sözlerden bir nebze hisse kaparlar mı? Avrupa'da, "Ulus devlet" ve "Milliyetçilik" kavramlarının doğduğu yer olan Fransa'da, doğuştan milliyetçi olan Fransızların, bu kavramları terk edemeyecekleri ve mevhum, ne olacağı daha tam belli olmayan bir Avrupa Birliği uğruna, milliyetçilikten, bağımszılıktan vazgeçmeyecekleri ve egemenliklerini başkaları ile sınırsız olarak paylaşmak istemeyecekleri malumdu. Hele Almanların, fazla nüfusları ve ataerkil tahakküm eğilimleri ile Federal Birlik içinde, fazla nüfuz sahibi olmaları ihtimali, Almanya ile defalarca savaşmış olan Fransızları endişelendirmektedir. Jospin'in bu çıkışından, AB'ye kayıtsız şartsız teslim olmak isteyen, herşeyimizi buna endeksleyen bizdekilerin, bir nebze olsun ders almaları gerekir: AB bizim için, özellikle tuzaklarla doludur. Neticede Fransa ve Almanya, Birliğin geleceği hususunda uzlaşsalar bile, biz bu Birliğe bir gün girersek, Almanya İngiltere ve Fransa gibi devletlerin, George Orwell'in meşhur deyimiyle "herkesten daha eşit" olacakları kuruluşta, "iğrapta mahallimiz" bile olmayacaktır. Kıbrıs tuzağı! Tuzaklardan biri daha şimdiden, Kıbrıs konusunda kurulmuştur. Daha doğrusu eski tuzak harekete geçirilmiştir. Bir süredir, AB'deki Rum-Yunan muhiplerinin Kıbrıs'ın Rum kesimini AB'ye almak hazırlıkları veya tehditleri ile, bir süredir Kıbrıs semalarında biriken bulutlar, bir fırtınaya dönmek üzeredir. Bunun ilk serpintileri Budapeşte'de yapılan NATO Bakanlar konseyinde görüldü. AB'nin aleyhimizdeki tertiplerinin, Kıbrıs sorunundaki AB dayatması ile kurulması düşünülen Avrupa Ordusu'na NATO desteğini, karar mekanizmasında bulunmadığımız için veto etmek kararımızın kesişmesi üzerine ve özellikle Alman Dışişlerı Bakanı Joschka Fischer'in tehditkâr çıkışları karşısında Dışişleri Bakanı İsmail Cem, çok haklı olarak sert tepki gösterdi. Çoktan beri böyle bir tepkimiz olmamıştı. Buna paralel olarak Milli Güvenlik Konseyi toplantısında dosta düşmana verilen sert mesajlar, Başbakan Ecevit'in "Kıbrıs'ta niçin iki ayrı devlet olmasın?" şeklindeki O'nun daha önceki, KKTC ile organik bağların kurulması konusundaki tasavvurlarından daha ileri giden beyanları bana umut verdi. Çoktandır böylesine uluslararası sert tepkimiz olmamıştı. Nerde ise "Haydi Dayan Türkiye" diye bağırasım geldi! İçimizdeki yumuşak lobi Bunlar böyle iken, içimizdeki, bazı yazarlarımızdan oluşan, sebebi mevcudiyetleri gaflet midir, yoksa düpedüz bozgunculuk mudur? karar veremediğim bir lobi, "Verelim, başımızda bu kadar dert varken bu baş belasından, Kıbrıs yükünden kurtulalım... Şu sırada, Denktaş'ın kaprisleri ve makam hevesi uğruna Avrupalıları kızdırmayalım" korosuna devam ediyor.. Güya, Avrupalıların hatta Amerikalıların inandıgı gibı "çözümsüzlük şampiyonu Denktaş" ortadan bir kalksa veya kaldırılsa Rumlarla hemen uzlaşılacak... Yunanistan'la can ciğer kuzu sarması olacağız, Papandreu ile sirtaki oynayacağız! Oysa başından beri belli ki Yunanistan'ın Rumların ve Avrupalıların istedikleri, Kıbrıs Türklüğüne "güçlendirilmiş azınlık" statüsü verip işi halletmek. Bizim liboşlar da buna çoktan razılar. Yeter ki AB tezgah bozulmasın. Biliyorum Kıbrıs'ta da AB'ye girmenin kişisel rahatlığına özenenler, rant bekleyenler vardır. Ama bilsinler ki o, "güçlendirilmiş azınlılık" dediklerinin, otel komiliğinden, belki de otel kapılarındaki şatafatlı üniformalı kapıcılığından pek farkı olmayacak. Her ne pahasına olursa olsun çözüm taraftarlarından dostum İzzet Sedes, AKŞAM gazetesinde safiyane soruyor: "Ya Rumlar da Enosis derlerse ne olur?" diye. A güzel kardeşim, şimdiye kadar başka ne diyorlardı ve aslında ne istiyorlar ki? Tabii, sonunda, hele Denktaş ortadan kalkar, Türkiye de gevşerse, gene bu sefer adanın tamamının Yunanistan'a ilhakını; ENOSİS'i isteyeceklerdir. Asıl önemli olan Çok yazdım ve geçenlerde gene tekrar ettim: Kıbrıs Türkleri kardeşlerimizin Rum egemenliği altına, girmelerine, bazıları razı olsalar bile, biz tabii razı olamayız. Ama, bunun kadar ve belki de daha önemlisi Kıbrıs'ın Türkiye için stratejik önemidir. Milli Güvenlik Kurulundan, sert "1974 öncesine dönemeyiz!" mesajı çıktı. Asıl milli ve tarihi hata, daha o zaman demir tavında iken l974'ten ileriye gitmemekte ve zaferimizi parça parça heba etmekle yapıldı. Şimdi, bundan sonra "casus belli" yani savaş nedeni bile olabilecek bu konuda, ABD iyi niyetle, arabuluculuk ederek, bizi başka çözümlere, mesela Denktaş'ı feda etmeye zorlasa bile, sonuna kadar dayanmalıyız. Gerçek Kıbrıs Türklerinin bu yorulmaz, yılmaz liderine Allah sağlık, kuvvet ve uzun ömürler versin! GÜNÜN FİKİR KIRINTISI "İki devletin, varlığı ve egemen eşitliği kabul edilmeden masaya oturmanın bir işe yarayacağı hâlâ iddia edilebilir mi?" ¥ Prof. Mümtaz Soysal