Ülkemızin altındaki fay hatları sadece jeolojik değil; medyadan, aydınlar arasından geçen kırılgan fay hatları da var. Bu hatlar gerçek aydınları sözde aydınlardan, daha doğrusu liboşlardan ve bununla örtüşmeli olarak, vatanseverleri, "ÖTEKİLERDEN" ayırıyor. Bu ayrım, artık bir sol-sağ ayırımı da değil, çünkü bizim saflarımızda gerçek vatansever solcular da var! Kıbrıs'ta fay hattı Avrupa Birliği, Kıbrıs'taki Rum kesimini Birliğe tam üye yapmaya ve böylelikle Türkiye'yi Kıbrıs'ta taviz vermeye ve bunca yıldır, kan, gözyaşı ve ter pahasına Kıbrıs konusunda varmış olduğumuz noktadan geri dönmeye zorlamak işaretlerini verince, "fay hattı", şimdi Kıbrıs konusunda belirgin. Bu teşebbüslere, Dışişlerı Bakanı İsmail Cem, cesaretle mukabele edince, Rumlardan ve Yunanlılardan önce içerde bizim "ötekilerin" tepkilerine yol açtı. Şimdi "durup dururken" bu tavrın sırası mı? Hem şu sırada, entegrasyondan ve ilhaktan söz etmek doğru mu imiş? Güya, bu onurlu mukabelenin arkasında hükümetin gündemi değiştirmek çabaları ve Ecevıt'in "Karaoğlanlık özlemi" yatıyormuş... Bunlarla beraber, Rauf Denktaş'ı, çözümsüzlüğün baş suçlusu gösternek klasik iddiaları da var... Ama bizim "ötekilerin" asıl endişeleri "Bu tutumların, maazallah, bizim Avrupa treninden uzaklaşmamıza ve hatta bu mahut katarı kaçırmamız" korkusu! Avrupa Birliği Avrupa Birliğinin Kıbrıs davası konusundaki bunca yıllık direnişimizden sonra ve realist "ulusal güvenlik" çıkarlarımızı gözardı ederek, KKTC'ye son vermeye, oradaki askerlerimizi çekmememize ve Kıbrıs Türklerini adada ikinci sınıf vatandaşlar haline getirecek bir sözde çözüme zorlamaları, bizatihi, Avrupalıların kendi çıkar ve ölçülerinin bizim gerçek çıkarlarımızla ne kadar bağdaşmadığını ve bağdaşamayacağını göstermeye yetiyor!. Sözde Türkler Ama asıl en garip olanı ideolojik sicilleri, malum, Aydın Engin'in ve Oral Çalışlar'ın dile getirdikleri "Bir de Kıbrıslılara soralım" önerileri... Malum, Kuzey Kıbrıs'taki bazı kansızlar, Rumlar altında ve AB rantlarına tamahen ikinci sınıf otel komileri olmaya, razıdırlar. Aslen Kıbrıslı olan Metin Münir de, dengelemeye çalışsa bile, güya İsmet Paşaya atfen "Kıbrıslıları Türkiye'den kim kurtaracak?" demeye getiriyor. Bunu, Kıbrıs'ın Türkiye'ye "yükünden" söz ederek başka türlü ima edenler var: "Türkiye'yi Kıbrıs'tan kim kurtaracak?" Doğrusu kolaycılık yapsak ve Kuzey Kıbrıs'taki sözde Türk bazı kansızların, tutumlarına bakıp biz de aynı soruyu sorabilirdik. Ama sorun hiç de o kadar yalınkat değil! Kıbrıs davası, hiç kuşkusuz, büyük ölçüde, Kıbrıs Türklerini Rum zülüm ve hegemonyasından kurtarmak davası idi ve bazı nankörler unutsalar, hatta İngiliz ve Rum döneminin özlemini alçakça ifade etseler bile, "kurtarıldılar" ve KKTC kuruldu. Stratejik önem Ne Var ki, William Shakespeare'in Otello piyesinde Onbeşinci Yüzyıl ortamında ifade ettiği "Kıbrıs'ın Türkler için stratejik önemi", bugün petrol boru hatlarının ve ana deniz yollarının kesiştiği Akdeniz bölgesindeki, koşullarda, masabaşı "strateji" Oral Çalışlar'ın sandığından çok daha varit. Türkiye'yi Kıbrıs'ta bir oldu bittiye razı etmek isteyen Türkiye ile muhtemel bir "entegrasyona" karşı olan, Atatürk'ün deyimiyle "dahili bedhahlar", şu sırada, Kıbrıs'taki havanın ada içindeki bir Rum-Türk uzlaşmasına veya entegrasyonuna müsait olduğu izlenimini oluşturmaya çalışıyorlar. Acaba gerçek böyle mi? Asıl çözümsüz olan Denktaş mı? Acaba Klerides niçin onunla bire- bir görüşmeye ve iki eşit toplumun "konfederasyonuna" razı olmuyor? Kıbrıs sorununun ve tarihi gelişmelerin seyrini unutan ve hiçbir şey olmamış gibi adeta 1974 öncelerine dönmemizi isteyenler, acaba neden Klerides'in ve Rumların çözüm yollarını tıkamalarını, tıkamış olduklarını irdelemeye yanaşmıyorlar? Kıbrıs Rumlarının PKK' ya desteğini, gözardı etmeleri bir yana, İki toplumun bunca olaydan sonra hâlâ kardeş kardeş yaşayabileceklerinin sadece sirtaki oynamakla mümkün olabileceğini mi düşünüyorlar? Rauf Denktaş'ın elli küsur yıllık onurlu mücadelesini nasıl inkar edebiliyorlar? "Entegrasyon ve ilhak sözlerinin" sırası mı? diye soruyor RADİKAL gazetesinde İsmet Berkan. Asıl şimdi tam sırası! Bakın, dünyadaki yakın geçmişteki bazı olaylara; kararlılıkla, radikal hareketleri yapabilen devletler sonunda kazanıyorlar. İdare-i maslahat yoluna sapıp, davalarının cesaretini göstermeyenler, bunları dalgalanmaya terkedenler ise hep kaybediyorlar!