"Milli egemenlik"

A -
A +

Türkiye, sadece jeolojik, fiziki bakımdan değil, birçok bakımdan bir deprem bölgesi. Geçenlerde gene yazmıştım; özellikle son otuz-kırk yılda toplumumuzu ayıran derin bir fay hattı oluştu. Ünlü '68 kuşağı' ile başlayan bu süreç ahlak, aile ve milli inanç değerlerini böldü, alt üst etti. Son günlerde IMF ile olan ilişkiler konusunda, özellikle aydınlarımız ve yazarlarımız arasındaki zihniyet ve algılayış farkları, bu "fay hattı"nın varlığını kanıtlıyor. Aramızda doku uyuşmazlığı var! Bu kırılgan hattın yok olması için acaba sosyal-siyasî bir deprem mi gerekecek? IMF konusu, aslında TELEKOM problemini, TELEKOM Yönetim Kurulunun teşekkül tarzını, hatta Kemal Derviş'i aşan, bir temel ilke ve bakış açısı meselesini ortaya koydu.. Özetlemek gerekirse; içine düştüğümüz gerçek mali ve ekonomik bunalımdan kurtulabilmek için IMF'den dilim dilim veya gıdım gıdım kredi alabilmek uğruna, milli egemenliğimizden, milli haysiyetimizden ne kadar taviz vermemiz gerekiyor? Deniyor ki, "bu durumlara kendimiz düştük -hatta, iddialara göre bir taraftan hamasi milliyetçilik taslarken, kötü yönetimler, yolsuzluklar yüzünden düştük- şimdi milliyetçilik cartı curtu edemeyiz. IMF banka ise, bu bankanın şartlarına uymaya, tavizler vermeye elimiz mahkum. Dilenenlerin tercih hakları yoktur! Teşbihte hata IMF, uluslararası bir banka olsa bile, koca Türk devletinin bu banka kapısında iane dilenen veya buna paralel olarak, AB kapısında, elinde şapka, üyelik yalvaran bir devlet olduğunu kabul etmek hacaletin dik alası. Ne Tayland ne Ruanda olmadığımızı, kendi potansiyelimizi ve gücümüzü bilmemek de cehaletin şahikası... IMF, Türkiye ile ilgileniyorsa, Kızılhaç olduğu için değil, sırf mavi gözlerimız için değil, bazı çıkarları temsil ettiği için ilgileniyor. Şu bağlamda Türkiye'nin batmasını, istikrarsızlığa düşmesini, ne Avrupa ne de Amerika isteyemezler. Türkiye'ye karşı bakış açısı kendi öz çıkarları açısından Avrupalılarınkinden farklı olan ABD ise hiç istemez. Bir defa bunların altını iki kere çizmeli. Bunu yaptıktan sonra, fakat bunların da ışığı altında, daha güncel olan milli egemenlik ve bu temel hakkımızı başkaları ile paylaşmak konusuna geliyorum. Bence, Miloşeviç ne kadar meşum bir kitle katili olursa olsun, bağımsız bir devletin, eski bir devlet başkanını, para mukabilinde, Lahey'e "transfer "etmesi ve böylelikle milli hükümranlığından ve de haysiyetinden taviz vermesi çok düşündürücü, ahlaki bir sorun. Amerika'nın Eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger son kitabında Evrensel Hukuk meselesini konu ediyor ve bu hukuk daha iyice yerleşmeden, uluslararası yargıçların ve savcıların güçlerini nereden aldıkları, ne kadar ojektif ve peşin hükümsüz oldukları netleşmeden, yanlış emsallerin olabileceğine işaret ediyor. Bir yan not Bu konuyu fazla derinleştirmeden bir yan gelişmeye de temas etmeliyim: IMF, TELEKOM yönetim kurulunu teşekkül tarzına ve bazı isimlere itiraz ettiği için, kredisinin ikinci dilimini askıya almış. Ben önceki bir yazımda IMF İbrahim H. Alptürk'ü nereden tanır, herhalde Derviş'ten tanır, MHP yanlısı olması endişesini de ondan müntakıldır demiştim. Meğer, bir ihtimalle Derviş, IMF adamı olarak Washington'a "siz bu adama itiraz edin, baskı olur onu değiştirirler" mesajı vermiştir. Bu da Washington'a ayak basar basmaz ATV Washington temsilcisi, deneyimli Savaş Süzal'a "IMF'nin itiraz edeceğini zaten biliyorduk, ben şimdi hallederim" demesinden belli! Şimdi, ya Öksüz'ün direnişi IMF basksı ile kırılacak ve tabii gene Milli Egemenlikten taviz verilecek, ya da Derviş bu konuyu halletmiş olacak ve 'Vatan Kurtaran Aslan' olacak. Anlamı Fakat bütün bunlardan çıkan netice şu: IMF kredi vermek için ülkemizin önemli kurumlarının kadrosuna, hatta Bakanların tayinine bile karışacak. AB'nin Avusturya'da yaptığı gibi, mesela bizde de bir MHP iktidarına itiraz edebilecek. Fay hattının öbür tarafındaki bütün arkadaşlar maalesef bunları haklı ve makul görüyorlar, modernleşmenin ve reformun gerekleri addediyorlar. Kısacası Düyun-u Umumiye'nin çağdaş şekli IMF'yi baş tacı ediyorlar. Bugün İstanbul Lisesi olan ve Osmanlı yönetiminin merkezi Bab-ı Ali'nin tepesindeki eski Düyun-u Umumiye binası gibi, Ankara'ya da TBMM'nin sırtına kocaman bir IMF binası dikseler yeridir!.. Bu kadar çaresiz mi kaldık gerçekten? İşin özeti IMF'nin (ve AB'nin her işimize karışabileceğini can-ı gönülden kabul eden edilgen arkadaşlarımız (adları bende mahfuz) bu konuda mangalda kül bırakmıyorlar. Bunlardan biri RADİKAL gazetesinde İsmet Berkan, "IMF HAKLI" başlıklı yazısında, düşüncelerini açık seçik yazmış. Hak vermiyorum, bu düşüncelere karşı saygı da duymuyorum ama açık sözlülüğünü takdir ediyorum. Avusturya'da Haider'in seçimleri kazandığı halde Başbakan olamamasından, Miloşeviç'in yakalanmasından, Irak'ın durumundan hatta İncirlik üssünden misaller vererek: "Egemenlik hakkı eskisi kadar kutsal değil. Egemenlik her zaman kayıtsız şartsız milletin değil, çoğu zaman egemenlik bu dünyayı aynı değerleri paylaşan başka uluslarla bölüştüğümüz için uluslarüstü yapıların emrettiği biçimde kullanılıyor" diyor ve ilave ediyor: "Kıbrıs sorununu çözemeyen, bunu çözmek iradesini sergilemekten bile kaçınan bir Türkiye nasıl Avrupa Birliğinin kapsısından dönmeye mahkûmsa bir süre sonra uluslararası toplumun kapısından da geriye çevrilmeye başlanacak." Ve peh peh peh, daha sunturlu bir tehdit. Eğer Başbakan MHP'yi IMF diktalarına boyun eğmeye ikna edemezse koltuğu dahi kalmayacakmış ve "bizim ülkemiz de (geriye) kalmayacakmış!" Büyük sözler ama iş bu kadar ucuz değil Türkiye de o kadar kolay lokma değil! İşin püf noktası, o uluslararası uluslarüstü kuruluşların güçlerini ve Türkiye'nin egemenlik haklarını paylaşmak gücünü nereden aldıkklarına ve onlara ne kadar güvenebileceğimize dayanıyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.