Milli hassasiyet meselesi

A -
A +

Acaba ben yaşlandığım ve "gerilerde" kaldığım için mi, "Sınırsız (veya sınır tanımayan yani hadlerini bilmeyen) Gazetecıler Örgütü"nün Paris'te St. Lazare Garı'nda sergilediği rezalet "Basın özgürlüğünün ayaklar altına alındığı" ülkeler meyanında Türkiye haritasının ve üzerindeki Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun fotoğrafının, gelen geçenler tarafından çiğnenmek üzere yerlere serilmiş olması bana çok dokundu. Söz konusu Ordumuzun başının olması, büsbütün dokundu. Ama, Türkiye haritasının üzerinde herhangi bir devlet adamımızın, bir Türk siyasi partisinin liderinin fotoğrafı da olsaydı, gene milli haysiyetime dokunurdu. Geniş Yürekli Rişar Ben burada, Sınırsız Gazeteciler Örgütü'nün iddiasını ve basın özgürlüğü konusuna Sayın Orgeneralimizin, ne kadar ilgili ve sorumlu olduğunu tartışacak bile değilim. Bizim milli liboşlarımız bu konularda dışarıya jurnal verirlerse, uluslararası liboşlar da böyle yaparlar! Fransız hükümetinin de bu rezalet konusunda sorumluluktan kaçacağını ve gardaki rezalete son vermeyeceğini biliyorum. Mesut Yılmaz'ın dedıklerı gibi, onun da hasretini çektiği geniş özgürlükler yelpazesinde, gene kendi deyimiyle, "böyle saçmalıklar" olur. Benim üzüntüm, bu konuda ortaya çıktığı gibi, eski hassasiyetlerimizi, liberallik veya liboşluk uğruna, kaybetmiş olmamız. Bakın Mesut Yılmaz "Ben bu olayı Genelkurmay gibi ciddiye almadım" demiş. Kendisi AB'nin içimizdeki komiseri olarak ve kriterler gereği "Geniş Yüreklı Rişar'ı oynar. Hatırlardadır, geçenlerde Ulusal Güvenlik gereklerini de "ciddiye almadığını" söylemişti.. Onun ciddiye aldığı tek şey Türkiye'yi her ne pahasına olursa olsun Avrupa Birliği'ne sokmak. Son konuşmasında da AB'ye girmenin Türkiye'nin milli politikası olduğunu tekrar ettikten sonra, "Avrupa treninin defalarca kaçırılmasında askeri müdahalelerin önemli ölçüde etken olduğunu" tekrarlamış. Bu sözler, son iki müdahelenin neden zorunlu olduğunu irdelemeden söylenince, tam bir demagoji örneği oluyor. Ve herhalde "müdahaleler" babında, dilinin altında 28 Şubat müdahalesi de var. Malum, liboşlarımız, AB ve demokrasi uğruna laik Cumhuriyetin TSK tarafından korunmasına da karşıdırlar. Bu son sözleri ile Mesut Yılmaz'ın Paris rezaletini "ciddiye almaması" veya niçin "ciddiye almadığı" başka bir anlam kazanıyor. Oktay Ekşi bu konuda, hassasiyet gösterdiği için Kıvrıkoğlu'na ve Genelkurmay'a tarizde bylunuyor ve "Değer mi?" diye soruyor. Diğerleri Fransa'nın demokratik bir ülke olduğunu ve böyle şeylerin hoş görüldüğünü söyledikten sonra ve Genelkurmayın tepkisinin TSK'nın siyasetteki "yersiz" etkisini ispat edeceğini, sınırsız küstahları haklı çıkaracağını bile ima ediyorlar. Eminim TSK'nın içimizdeki karşıtları, içlerinden, Sınırsız Gazeteciler Örgütü'ne hak vermişlerdir.. Bazıları da "Genelkurmay bu konuda niçin muhatap oldu, bu işi büyüttü" diyorlar. Sebebi basit ve aslında Türkiye'nin durumunu gösteriyor: Politikacılar ve Hükümet bu rezalet karşısında hemen gereken hassasiyeti göstermedikleri ve Fransa'ya protestoda bulunmakta geç kaldıkları için!. TSK, başka konularda da politikacılar ve hükümet harekete geçmeyince "müdahale etmek" zorunda kalmıyor mu? Fransa Hükümeti gardaki rezalete bu sefer, özgürlükler yelpazesi ve saçmalıkları "geniş" olduğu için müdahale etmeyecektır, ama Türkiye ile ekonomik ve askeri ilişkileri, silah vs. bağlantıları tehlikeye düşeceği için muhakkak tedirgin olacaktır. Ne haritamızın, ne Sayın Kıvrıkoğlu'nun ayaklar altına alınacak, edilgen paspaslar olmadığını anlayacaklardır.. Bir dipnotu: Sınırsız Gazeteciler Örgütü'nün eski temsilcisi ve bursiyeri, yazdığı kitapla Güneydoğu konusunda Ordumuza hakaretlerde bulunan ve maalesef kendisi şerefli bir hava paşamızın kızı olan Nadire Mater. Şimdiki temsilcisi de mahut ve malum bölücü gazete Evrensel mensuplarından. Taşlar yerine oturuyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.