Mesut Yılmaz, ANAP Kongresinde, bir bombanın "pimini" çekti; "sendrom" diye tanımladığı, iddiasına göre, her konuda, adeta eskilerde "din elden gidiyor" denildiği gibi, Türkiye'nin ilerlemesinin önünde baş engel olarak ileri sürülen "Milli Güvenlik Tabusunun" artık sorgulanıp, kaldırılması gerektiğini söyledi. Kongredeki konuşması hem üslup, hem de ifade olarak, bazı demagojık sloganlarına rağmen, etkili kelime imajları ile, Yılmaz'ın, politikacı olarak en başarılı performansı idi. Ancak dikkatle okununca bir takım çelişkilerle dolu olduğu görülüyordu. Mesela, tarihte Avrupalıların ülkemiz konusundaki tutumunu hatırlatmak için Büyük Şair Mehmet Akif'in "Avrupalıların siyaseti müthiştir... İşte o müthiş siyaset sayesinde kendileri ne oldular, bizi ne hale getirdiler" sözlerini kullanıyor. Bu atıf asıl bugünkü Avrupalılara daha fazla yakışmıyor mu? Ve "geleceğımizi belirleyecek değişimler kimin denetimindedir?" sorusunu bugün de sormak gerekmiyor mu? "Türkiye kendi geleceğini başkalarının eline bırakamaz" diyen Yılmaz'ın,"Türkiye'yi AB'ye sokmaktan sorumlu olarak işlevi, istikbalimizi AB'ye bırakmak değil mi? Tartışılacak Ve en önemlisi, Yılmaz'dan, haklı sayılabilecek bazı tespitleri hususunda; "Pek iyi bütün bunları biliyordun da, son yıllarda etkili ve yetkili mevkilere geldin de neden bunlara karşı bir şey yapmadın?" sorusunun sorulması gerekiyor.. Eminim ki bütün bunlar tartışılacak, Demirel ve Bahçeli başta, Yılmaz'ın üstü yarı-kapalı tarizlerine hedef olanlar, kendisine gereken cevapları vereceklerdir. Özellikle, "Aşırı" dediği milliyetçilik ve "bölücü terörün doğurduğu hassasiyetlerin istismarı" ile ilgili atıfları, umarım ki MHP'den hakettiği cevapları alacaktır. Milli Güvenlik Ancak tartışılmaya, cevaba ve yorumlara en fazla müstehak olan bölüm, muhakkak ki "Milli Güvenlik"le ilgili olan bölümdür... Mesut Yılmaz'ın bu konuda söylediklerini özetlemekte fayda var: "Ulusun bekasını sağlaması gereken Ulusal Güvenlik Kavramı devletimizin geleceğini sağlamlaştırıcı her adımını engeller, can damarlarını keser hale getirilmiştir... Bu kavram ülkemizi rahat ve huzura kavuşturacak adımların atılmasını imkansızlaştırmaktadır... Bu tabunun üzerinden perdeyi kaldırmak zamanı gelmiştir... Türkiye bu sendromdan kurtulmalı ve muhtevası gerekleri tartışılmalıdır... Değişme adımları atmanın, rotamızı Avrupa'ya çevirmenin gerçek anahtarı ulusal güvenlik kavramının kapsamını ve sınırlarını belirlemektir... Bu sayede. Ulusal bütünlüğümüz ve laik rejimimizi muhafaza ederek hak ve özgürlüklerin alanını genişletebilecek, barış kökleşecektir" Keşke daha açık olsaydı Ancak Yılmaz'ın, yıllarca "üç maymunların" oynandığını iddia ettiği bu konuda, yarı kapalı veya yarı-açık konuşacağı yerde, dilinin altındaki "milli güvenlik elden gidiyor" diye, kendisine göre Avrupa'ya "rotamızı engelleyen faktörleri de, açık açık söylese idi. Mesela Milli Güvenlik Kurulu'nun statüsünün değiştirilmesi, bölücülüğe karşı mücadelede, etnik grupların hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi, Kürtçe Radyo TV yayınları ve eğitimin serbest bırakılması ve Kıbrıs'ta tavizler verilmesi ve muhtemelen "aşırı" milli savunma harcamaları gibi sorunları da daha açık irdelese idi, endişelerin gerçekten varit olup olmadığı hususundaki tartışma ve yorumlar daha kolay olurdu! Asıl muhatap Şimdi açık konuşmalıyız; "Milli Güvenlık Sendromu" veya "tabusu" konusunda Yılmaz'ın muhatabı ve sıkıntısı, Milli Güvenliğin odağı ve bekçisi olan Türk Silahlı Kuvvetleridir. Türk Genelkurmayı'dır... Bu tartışmayı, üyesi olduğu MGK'da şimdiye kadar yapmamışsa, yarından tezi yok, düşüncelerini orada tartışmaya açmalıdır.. Bir tarafta on yıllık performansı ile Yılmaz vardır, diğer tarafta da TSK. Bunlardan hangisine güveneceksiniz? TSK'nın haklı ikaz ve itirazları ortadan kalkarsa, Yılmaz ve onun liderliği altındaki ANAP Milli Güvenliğimizi nasıl garanti edecek? Kısacası, Milli Güvenliğimizi, geçmişteki deneyimlerin ışığı altında Mesut Yılmaz'a emanet edebilir miyiz, diye sormak gerekiyor! Gelecek seçimlerde HADEP'le Güneydoğu oyları için işbirliği yapmayı tasarlayan, liboş aydınları, Avrupa Birliğini ve belki de bu arada diğer bazı çevreleri ve belki de bu arada "Milli Güvenlik Sendromundan" rahatsız diğer bazı çevreleri hoşnud etmek isteyen Yılmaz, el bombasının pimini çekmiştir ama, korkarım ki, sonunda bu bomba elinde patlayabilir!