Savaş üzerine kısır tartışmalar...

A -
A +

Türkiye'nin terörizme karşı savaşta asker göndermek kararı alınması üzerine, televizyonlardaki ve basındaki tartışmları, sağdan ve soldan yükselen itiraz seslerini, hayret ve ibretle izliyorum.. Askerlerimizin nahak yere, Amerika'nın çıkarları uğruna ölmesine karşı çıkmak başka şey... Asker annelerinin endişeleri de haklı... Ama, bunlar, gerçeklerden uzak, sırf duygu sömürüsü olarak ve bazı ideolojik saplantılara göre yapılınca çok yanlış oluyor. Doğrusu, televizyonlarda asker ana ve ailelelerinin feryatlarının döndüre döndüre gösterilmesinin ve yersiz bir savaş korkusunun da pompalanıp sergilenmesinin de, milli vekarımıza, milli cesaretimize uymadığını yazmaya mecburum. Savaşı aklı başında kimse istemez, çocuklarımızın sebepsiz yere harcanmasına da kimse razı olamaz. Ancak, bir defa terörizme karşı savaşa fiilen katılmamız hiç sebepsiz midir? Bu kadar pısırık bir millet mi olduk? Kararsızlık boşluğu Kamuoyu araştırmalarıma göre, halkın %80'i bu savaşa katılmamıza karşı imiş! Bence bu konuda yeterince bilgilendirilmedikleri için! Ters tepkilere, hükümetin bu konuda baştan beri gösterdiği, ikircikli ve "asker göndereceğiz-göndermeyeceğiz" şeklindeki, günaşırı değişen tereddütlerinin yol açtığı muhakkak. Hükümet ta baştan, kararlı davransa ve bu savaşta tribünlerde seyirci kalamayacağımızı ve aktif davranmamızın kendi öz menfaatlerimiz gereği olduğunu, açık seçik millete en yetkili ağızlardan anlatsa idi, millet daha olumlu ve olgun davranırdı. Oysa tereddütler ve akılların hükümet tarafından karıştırılması üzerine, meydan akılları kasden karıştıranlara kaldı. Asıl soru Aslında sorulması gereken ve kolaylıkla cevabı verilecek bir soru vardı: Türkiye 11 Eylül 2001 faciasından sonra. Olaylara tribünlerde kalsa, figüran bile olmasa idi netice ne olurdu? Bu facianın sadece insani boyutları, teröristlerin -ki bunların, Afganistan'da Taliban rejiminin koruduğu Usame bin Ladin ve El Kaide örgütü olduğu muhakkak- New York'ta ve Washington'da aralarında Müslümanlar ve Türklerin de bulunduğu onbine yakın masum insanı taammüden öldürmeleri üzerine dünyada birçok şey değişmiştir. Bu noktadan sonra "Amerikalılar da bunu hak ettiler, bize şunu yaptılar bunu yaptılar" diye adeta öç almaya kalkışmak hem ayıp hem de anlamsız. Şimdi, 25 Eylülden sonra, oraya buraya şarbon tozu göndererek biyolojik terörü de başlatanlara karşı, kıyasıya kıran kırana bir savaş var. Türkiye ne çıkarları ne de insanlık bakımından bu savaşın dışında kalamaz!. Kaldı ki Müslüman bir ülke olarak yüce dinimizi bu tümörlerden kurtarmak gerekiyor. Afganistan'ı bizim çıkarlarımza da ters düşen Taliban rejiminden kurtarmakta da bize, öncelikle görev düşüyor. Şimdi Türkiye'de açıkça veya dolaylı olarak Taliban rejimine ve Usma bin Ladin'e arka çıkanlar, onların düşünce ve eylemlerini zımmen tasvib mi ediyorlar? Tony Blair'in sorduğu bir soruyu ben de soruyorum: "Taliban rejimi gibi bir rejım altında yaşamak ister mi idiniz?" Zira uzun vadede iş oraya dayanıyor. Asıl önemli olan ve anlamak istemedikleri de şu: Dünya tarihin bu dönüm noktasında taşlar yerine oturtulurken tribünlerde seyirci veya figüran kalamayacağımız. Eğer bu mücadelede aktif olmazsa da kurulacak yeni dünyada -Orta Asya'da, Orta Doğu'da söz sahibi olamayız... Mugalataya ve "savaş isteyenler önde gitsinler" nevinden demagojiye getirilemeyecek kadar açık ve seçik. Hayırlı netice Bu savaşın hayırlı bir neticesi de olacak. Öncelikle Amerikalılar ve Avrupalılar. Müslümanları şimdi aleyhlerinde sokağa dönen hiddetin sebeblerini ve kendi geçmiş günahlarını bu vesileyle anlamaya çalışıyorlar. Zira hiddetin bazı haklı sebepleri de var, Pakistan'dan Malezya'ya ve Endonezya'ya kadar yapılan gösteriler tamamı ile sebepsiz ve mesnetsiz değil. Ne var ki bu gösterilerdeki çağdışı ve adeta vahşi insan manzaraları ve bizdeki manzaralar arasında maalesef büyük benzerlik, Müslümanlara yakışmıyor. Sormak gerekiyor: İslamiyetin gerçek yüzü bu manzaralar mı? Taliban mı? GÜNÜN FİKİR KIRINTISI "Usame bin Ladin ve benzerlerini durdurmaz isek dünya neye benzer?" * TONY BLAIR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.