"Soğuk savaş" rüzgârları

A -
A +

Burnuma, yeniden "soğuk savaş" kokuları geliyor! İkinci Dünya Harbi'nin bitiminden, "Sovyet kötülükler imparatorluğu"nun, komünizmle birlikte çöküşüne kadar, dünyada ve Avrupa'da, Rusya ve peykleri ile hür dünya arasında bir "soğuk harp" sürdü. Karşılıklı yeraltı faaliyetleri, casuslar, ajanlar mücadelelerini içeren bu garip, ilan edilmemiş savaş, yer yer, büyüklü, küçüklü mahalli savaşları (Vietnam ve Kore harpleri gibi) ihtiva etse, dünya, nükleer savaş uçurumunun (Küba füzeleri krizinde olduğu gibi), ta kenarına kadar gelse bile, zımni bir nükleer dehşet dengesi sayesinde, sıcak harbe ve en önemlisi nükleer savaşa dönüşmeden,1945'ten 1990 yılına kadar devam etti. Ancak derin izleri kaldı ve sonra da tam bir dünya düzeni kurulamadı. Nükleer tehlike sürüyor! Nükleer dehşet dengesini tescil eden, balistik nükleer füzelere karşı savunma sistemleri geliştirilmesini engeleyen, böylelikle de, güya yeni bir silah yarışına imkan vermeyen, uluslararası antlaşmalara rağmen, nükleer tehlike sürmekte! Rusya'nın ve Çin'in ellerinde kalan nükleer silah stokları "Demoklesin kılıcı" gibi tepede duruyor. Bir de, bunlara diğer devletlerin ve en önemlisi Kuzey Kore, İran ve Irak gibi "korsan" veya "haydut" ülkelerin geliştirdikleri veya geliştirmekte oldukları nükleer silahlar ve bunları atabilecek orta veya uzun menzilli füzeler katıldı. Halbuki, komünizmden kurtulan Rusya'nın ehlileşmesi, Kızılordunun güçten düşmesi, Çin'in de global ekonomiye katılarak demokratikleşme yoluna girer gibi görünmesi, savaş ve asıl nükleer savaş tehlikesini azaltmış gibi idi. Sanılıyordu ki, tehlike artık ancak "haydut ülkelerden" gelebilirdi. Tabii, bugün Rusya'daki nükleer stokların ne derecede kontrol altında olduğu bilinmediği için, bir nükleer kazanın vukua gelmesi veya bu ülkedeki aşırıların, teröristlerin nükeer silahları ele geçirip tehdit unsuru olarak kullanmaları ihtimali de vardı. ABD'de yeni kararlılık Velhasıl, bir bakıma, "soğuk savaştan" sonra, tam manasıyla, yeni bir dünya güvenlik düzeni kurulamamış, NATO da yeni fonksiyonlarını belirleyememişti, potansiyel tehlikeler gerilemiş olsa bile devam ediyordu; aslında soğuk savaşın yerini bir "ılık" mücadele dönemine bıraktığı da söylenebilir. Ve denilebilir ki, Rusya ve Çin, Kuzey Kore'ye, İran'a ve Irak'a bu silahlar konusunda teknolojik yardımlar yaparak, hatta silahları da satarak, ABD ve NATO ile mücadelelerini, bu ülkeler vasıtasıyla, "vekaleten" alttan alta, yürütmekteler. ABD'nin, Sovyetler çöktükten sonra, ortaya tek süper güç ve dünya polisi olarak çıkması belli başlı güvence unsuru idi. Ancak yeni Bush yönetimi, şimdi Clinton döneminde ABD'nin bu görevi ne dereceye kadar yaptığını sorguluyor, hatta ABD'nin askeri gücünün de ihmal edildiğini iddia ediyor. Özellikle Pentagon'daki yeni kadronun, Kosova ve Makedonya'daki mahalli savaş bataklarına fazla saplanmadan gücünü arttırarak, global alanda göstermekte kararlı olduğu anlaşılıyor. Şunu söyleyeyim ki, Rusya'da KGB kökenli Vladimir Putin, emperyal amaçlarını belli etmeye başlarken, ABD'deki bu yeni görüş açısı gerçekçilik arzediyor. Bush ve kadrosunun, Clinton yönetiminin aksine, Rusya ile Sovyet döneminde yapılan ve hâlâ yürürlükte olan ABM (anti balistik füze sistemlerini engeleyen) anlaşmayı bırakarak bu sistemleri yeniden kurmak tasavvuru, yeni ABD dış ve savunma politikasının ilk işareti idi. FBI'da Rusya'ya hizmet eden köstebeklerin bulunması ve buna karşı ABD'nin Amerika'daki Rus casuslarını hudut dışı etme kararı, Güney Kore'nin Kuzey Kore ile uzlaşma teşebbüslerini ABD'nin engellemesi, ilerisi için önemli diğer işaretler. Çin ile de ilişkiler hassaslaşmış durumda: ABD, Beijingin arzusu hilafına Taiwan savunmasını güçlendirecek silah ve teknolojiler vermekte kararlı. Böyle iken bir Amerikan haber alma uçağının Çin'e mecburi iniş yapması ve Çin'in bu uçağı ve mürettebatını iade etmekte; muhtemelen bir koz olarak kullanmak maksadıyla pek acele etmemesi, yeni bir sürtüşme konusu. Hukuki durumu, en azından, muğlak olan bu olay herhalde şu sırada iki tarafın da işine gelmeyecek, özellikle Çin'in büyük çapta ekonomik ve ticari çıkarları olduğu için muhtemelen şu bağlamda sıcaklaşmayacak ve uçak ve mürtettebatı konusunda, şöyle veya böyle bir uzlaşma olacak ama, gene de bu olay, ilerde daha ciddi olayların müjdecisi. Bütün bu konular ve Saddam'a karşı izlenecek politika konusundaki görüş farkları, ABD'yi AB ve Avrupa devletleri ile de karşı karşıya getiriyor; onlar Bush'tan çok rahatsızlar ve aradaki mesafenin daha da açılacağı anlaşılıyor. Bana, yeni bir "soğuk savaşın" arefesindeyiz gibi geliyor; başka bir deyişle, yeni "soğuk" savaş rüzgârlarının serpintilerini hissediyorum. Ancak bu sefer dengeler ve taraflar değişebilir: Avrupa devletleri, Avrupa Savunma ve Güvenlik inisiyatifleri ile hayallerindeki Avrupa Ordusu'nu kurmayı başarırlarsa NATO'dan ve bu sayede ABD vesayetinden "kurtulabilirler" Neticede bizim de, ABD ile AB arasında bir seçim yapmamız gerekebilir. Bana sorarsanız ABD'nin yeni yönetimi, bir iki konu hariç, esasta Türkiye'ye ve meselelerine karşı, Avrupalılardan çok daha anlayışlıdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.